TEKNOLOJİ VE SİYASET

Teknoloji, 19.yüzyılda Batı medeniyetinde makine ve makine üzerinden gelişen bilgi, bilim, sanayi mamulü ürünlere anlam vermesine bağlı olarak dünya toplumlarında öne çıkan bir kavram olmuştur. Batı’da makine üzerinden gelişen özgün teknoloji; toplum yaşantısını,  sosyal düşünce biçimini, bilim metodolojisini, birey düşüncesini Batı zihniyet tarzına göre yeniden biçimlendirmiştir. Buna göre “teknoloji olgusuna”   bağlı olarak rasyonalist bakış açısına göre;

Ekonomide liberal-kapitalizm merkezli kar maksimizasyonu,

Düşünce de pozitivizm,

Dünya anlayışında sekülerleşme,

Toplum anlayışında liberal düşünce,

Eğitimde dünyevi faydayı en yüksek seviyeye çıkaracak salt akılsal bilgi edinmeyi,

Siyasette ise liberal demokrasiyi,

Sanayi de endüstriyel demokrasiyi ortaya çıkaran değişmeler, Batı medeniyetinin modern toplum yapısının oluşumu ve yaşam süreci üzerinde belirginlik taşımıştır.

Bu noktada modern toplum, modern teknolojiyi kullanan toplumdur. Yani teknoloji, modern toplumun toplumsal alanın da, toplumsal üretim üzerinde “makine” daha sonra merkezi bilgisayarlar ve sonrasında ağ teknolojisi ve dijital dünya sanayi teknolojisi”  toplumsal yapısında bir bir öne çıkarak,  bunlara uygun uygulama ve davranışları ortaya çıkarmıştır. Makine ve merkezi bilgisayar sistem teknolojisinin hakim olduğu toplum yapısında liberal-kapitalizm belirginlik kazanmıştır. Bu olgu,  toplum yapılanmasında, sosyal ve bireysel düşünce üzerinde hakimiyet taşır hale gelmiştir.

Teknolojinin kar maksimizasyonunu artırması, girişimci kapitalistin; karını artırmasına, sermayesini güçlendirmesine ve böylece topluma yön veren,  liberal-kapitalist anlayışa göre toplumun önünü açan toplumdaki  “önder tip” konumuna geçmesine yol açmıştır. Bu durumda liberal-kapitalist girişimci modern birey,  üstün teknolojiye sahip olmasına bağlı olarak topluma yön vermesi bağlamında siyaset kurumuyla doğrudan bir içiçelik içine girmiş olduğu görülür. Bu durum ise, teknolojinin siyaset ile olan ilişkisini modern süreçte ortaya çıkaran bir gelişme olarak belirginlik kazanmış olduğunu ortaya koymaktadır.

Modern siyaset, “güç” anlayışını en önde tutan temel kabule sahiptir. Bu anlayışın tabii sonucu olarak da, gücü elinde bulunduran ileri teknoloji kullanarak rekabet üstünlüğünü daima koruyan kapitalist girişimcinin kar maksimizasyonunu, siyasal etkinliğini sağlama adına siyaset kuramları/kurumları devreye sokulduğu pozitivist modern toplum tecrübesinde görülür. Bu bağlamda” pozitivist, seküler bilgi” de bu yönde görüşler ortaya koyarak, kapitalist-girişimcinin tekelci, tröstçi üretme gücünü koruyan bir bakışla kavramlarını ve kuramlarının zihniyet içeriğini oluşturduğu belirtilebilinir. Buna göre örneğin modernite içinde demokrasi anlayışı, liberal – kapitalist girişimcinin siyasal anlamda “güç”ünü korumayı hedefleyen, onun menfaatleri doğrultusunda siyasal uygulamaları olabildiğince kolaylaştıran bir yaklaşımla siyaset üretir. Bu siyaset anlayışı ve uygulaması da, teknolojik gücü elinde bulunduran modern kapitalist girişimcinin fayda maksimizasyonunu sağlayıcı hizmetler ortaya koyma özelliğini meşrulaştırır.

Bu noktada modern mantığın bu teknoloji-siyaset ilişkisi, post modern süreçte de yeni ekonomi, dijital teknoloji üzerinde ağ sistemleri ile siyasal etkinlik arasındaki birebir doğrusal ilişkisinin varlığını bu küreselleşme sürecinde de devam ettirdiği görülür. Buna göre Modern Batı medeniyetinde pozitivizm, rasyonalite düşüncesi, maddi alet olan teknoloji ile birleştiğinde, seküler girişimciliğinin önünü açan “güç”ü ve “güçlü”yü daha da güçlü haline dönüştüren yani “eşitsizliği” meşrulaştıran bir siyaset anlayışı ve uygulamasının ortaya çıktığı görülmektedir.    Modernite ve sonrasında o öncüllere bağlı ama tersten görünen post modernite de teknolojik, eşitsizlikçiliği, sömürüyü, adaletsizliği meşrulaştıran bir siyaset anlayışının ve uygulamasının varlığını ortaya çıkarmaktadır.

İLMAR, Batı medeniyetinin son iki yüz yılında bu ilişkiler dinamiği içinde adaletsiz toplum, sömüren girişimci, yıkıcı teknoloji ve adaletsizliği toplum bazında demokrasi adı altında gizli olarak var kılan bir teknolojik güce bağlı siyaset anlayışını eleştirerek, bunu yetersiz bularak, bunun yerine “teknoloji-siyaset-adalet”  etkileşimini ortaya koyucu Tevhidi Sosyal Düşünce anlayışına göreyeni bir model çalışmasını, kendi merkezinde ortaya koyma çabasını hedeflemekte olup, buna yönelik özgün kavramsal çerçeve ile süreci geliştirmeyi amaçlamaktadır.