EĞİTİM VE SİYASET

Eğitim, bütün toplumlar da fertlerin yaşam tarzlarının kültürlerine göre öğrenilmesinde, dinlerinin, ahlak anlayışlarının, ekonomik zihniyetlerinin neye göre oluşmasında, siyaset ahlakının belirlenmesinde, kurumlarının yapılanması ve içeriğinin bakış tarzının oluşmasında, gençliğinin milli- manevi kimliğinin inşasında ve kültür naklinin bu esaslar üzerinden ele alınarak bina edilmesi açısından en hayati kurumdur.

   Eğitim, bir toplumda kültürün özüne uygun din anlayışının öğretilmesi ve tatbik edilmesinde ve yine toplumunun maddi kültür dünyasının unsurlarını oluşturan tüm alanların da,  toplumun milli ve manevi kültür bütünlüğüne göre ele alma yeterliliğinin, bakış derinliğinin oluşmasında en hayati toplum kurumu olarak da belirtilir. 

Sosyologlar üç tür toplum tipinden bahsederler;

a-          Maddeci toplum

b-          Maneviyatçı toplum

c-          İdealist toplum

Toplumların bu üç özelliğine göre eğitim kurumu, toplumun yapılanmasını, kurumsal oluşumunu ve insanının zihinsel yapısını ve buna bağlı olarak da, dünyaya bakışını şekillendirir.

Maddeci toplumda kurumlar,  toplumdaki ahlak ilişkisi ve insan zihniyet yapısı, maddi ilişkilerin temel ölçü alındığı değer anlayışına göre şekillendirildiğinden, eğitim; maddeyi, maddeciliği kutsayan bir bakış açsına göre verilir. Toplumun aydınları bu maddeci anlayışa göre eğitilerek, toplumun bunların üretmiş olduğu bilgilere göre hayat tarzı belirlenir. Maddeci dünya hayatı eğitimi, saldırgan bir siyasal toplum tipini oluşturur.

Aynı şey bir başka bakış açsından yani maneviyatçı toplum anlayışı içinde de geçerlidir.  Bu toplum hayatı da,  sadece soyut değerlerin önderliğinde şekillendirilir. Buna göre de bu toplum tipinde aydınlar ve halk sadece manevi değerlerin toplumda yaşanmasına yönelik bir eğitim yöntemi kullanılarak, toplum; soyut değer eğitimi üzerine bina edilir. Burada aydınlar da soyut eğitim vasıtasıyla maneviyatçı insan tipini ortaya çıkartırlar. Dünya hayatında dünyayı reddeden, edilgin/pasif bir insan ve toplum tipi,bu eğitim anlayışı ile ortaya çıkarılır. Sadece maneviyatçı değer eğitiminden geçmiş toplumda, medeniyet iddiasından vazgeçmiş içe dönük bir siyasal toplum anlayışını ortaya çıkarabilir.

   Üçüncü toplum tipinde ise hem dünya hem de dünya ötesi/ahiret hayatını dünya düzleminde birlikçi/bütüncül/tevhidi esasa göre düzenlenmiş eğitim yöntemi ile toplum, sosyal hayâ, yaşam tarzı, tüm kurumlar ve insan/aydının inşa edildiği idealist /tevhidi/birlikçi/bütüncül toplumdur. Siyaset bu eğitim anlayışı üzerinde hem dünya hem de öte dünyayı birlikte ele alan eğitim-siyaset ilişkisi temeldir.   Bu toplum yapısında eğitim;

-dinin,

-ekonominin,

-siyasetin,

-ailenin,

-hukukun,

-ahlakın,

-dilin,

-tarih şuurunun,

-aydın kitlesinin,

-insan zihniyet yapısını, vs.

Bütüncül/Tevhidi manada ele alan kültürel bir anlayışa sahip olarak insan – toplum –kurum(yapı) – siyaset ilişkisini düzenlemektedir.

Buna göre siyaset, kamu düzenini sağlama ve toplumun yönetimini gerçekleştirmek üzerine kurgulanmış bir kurum olması nedeniyle, kamu düzenin ve toplum yönetiminin hangi kültür-medeniyet ilişkisinin değer anlayışına göre oluşturulması meselesi eğitim konusunu dolayısıyla eğitim-siyaset ilişkisini ortaya çıkarır. Bu noktada kamu düzeni ve yönetimi oluşturan kurumların temel mantığını ve bunları hayata geçirecek aydın kitlesinin ne tür eğitim almışlığı üzerine kurgulanması, toplumlar açısından son derece önemlidir. Örneğin Türkiye özelinde pozitivist tanımlamaya göre oluşturulmuş kamu düzen anlayışı ve yönetimi, pozitivist eğitim almış aydınlar tarafından bu yönetim gerçekleştirildiğinde, toplum kültürel özü Tevhit inancına göre şekillenmiş toplum yapısında bu etkileşim jakobenizm, demokrasi görüntüsünde oligarşik yapılanmaların ortaya çıkmasına neden olan bir siyasal tutum belirir. Pozitivist eğitim böyle bir kamu gücü otorite algısını, yönetim biçimini ve aydın eğitimini sağlayarak, Tevhit inancına dayalı toplum bağlamında ‘Ceberrut’luğu meşrulaştıran siyasal tavır alışın oluşumu bu eğitim zihniyeti sayesinde oluşturulmuş olur. Bunun tabii sonucu olarak da bağımlı devlet ve kamu gücü kullanımı, jakoben yönetim anlayışını, reaya toplumunu ve sonuçta oligarşik yapının meşrulaştırılması sonucu ortaya çıkabilir.

 Türkiye’de eğitim-siyaset ilişkisinin, Türk toplumunun İslam merkezli kültürel kök üzerinde uygulanması düşünüldüğünde, Tevhidi eğitim anlayışının inşa etmiş olduğu aydın ve adalet merkezli devlet ve kamu gücünün yönetim anlayışı çerçevesinde 21. yüzyıl sürecinde eğitim-siyaset ilişkisinin yeniden ele alınması önem taşımaktadır. Hem dünya hem de öte dünya bütüncüllüğü üzerine kurulu aksiyoner dinamik, iki günü birbirine eşit olmayan eğitim-siyaset ilişkisinin kurulması, yeni dönemin en önemli gelişmeleri arasında görülebilir. Bu ilişkinin pozitivist mahiyette varlığının sürdürmesi ise aşılması gereken en önemli toplumsal sorunlarından birisi olarak gözükmektedir.  Bu noktada Tevhidi esasa göre siyaset bilgisine sahip olan aydınların,  özgün eğitimden geçirilmesi ile Tevhidi toplum inşasında, eğitim-siyaset ilişkisinin bu minval üzerine kurgulanması özel önem taşımaktadır.