YENİ TÜRKİYENİN “YENİ SANAYİ YAPILANMASI” VE “YENİ GİRİŞİMCİLİK ZİHNİYETİ” İNŞAASININ ÖNÜNDEKİ SORUNLAR
Türkiye 1923’den itibaren toplum düşüncesi olarak Batı modernizm anlayışını pozitivizm üzerinden tercih etmiştir. Buna göre ekonomik kabulünü de pozitivist felsefi salt akılcı anlayışın şekillendirdiği liberal-kapitalist sistemin temel kabullerine göre belirlemiştir. Cumhuriyet Türkiye’si bu ekonomik amaç doğrultusunda sanayi anlayışını, girişimcilik zihniyetini ve sermaye oluşturma biçimini hayata geçirme süreci içine girmiştir.
Bu yöntemin tabii sonuç olarak “sanayi kurgusu”, “girişimci insan tipinin zihniyeti” ve “sermaye yapısı”nın oluşumu ;
– Batı materyalist değerlere göre güçlüyü daha zengin yapan,
-Eşitsizlikçi yapıyı doğuran ve bundan beslenen girişimci tipini,
– Bu anlayışa bağlı sanayi alt yapısı kurgusunuda sömürge ekonomisi bağımlılıkçı eksenine göre oluşturmuştur.
Bu durum ise; kendi özgün içtimai(toplum) düşüncesine yabancılaşmayı, kendi milli ve manevi bütüncüllüğüne dayalı tevhidi düşünce anlayışı ve onun oluşturduğu kültür, ahlak, zihniyet yapılanmasına karşı devlet ve toplum ekseninde tavır alınmasına yol açmıştır. Buna karşın Türkiye’de modernleşmeci-pozitivist ekonomik, toplum ve siyasal yaşamın oluşmasına ve topyekün materyalist –pozitivist zihniyetin tüm devlet-toplum alanlarında yasalarla uygulamaya geçmesi de, bürokratik devlet anlayışı vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Böylece Osmanlı Devleti “devlet kurucu öz” esasından hareket ederek, toplumdaki tüm alanlarını(bakanlıklar, iktisadi anlayışlarda, siyasal tutumlarda, eğitime bakışta, sanayi anlayışı ve yapılanmasında, girişimcilik ve ahlakında…)Tevhidi düşüncenin “devlet olma” anlayışını göre kurmuştu. Fakat 1. Yeni Türkiye ise yukarıda da belirtildiği gibi 1923’den sonra pozitivist salt akılcılık üzerinden tüm bu alanları, modernist-liberal-kapitalist bürokratik devlet aklı esasına göre oluşturmuş olduğu görülür. Böylece bu farklı anlayışlar toplum tabanının tevhidi düşünceye dayalı yapılanmış olmasına karşın, yönetimin ise modern liberal kapitalizme dayalı seküler-laikçi/laisist modern zihniyet yapısına göre hegemon olması hali, Türkiye’de “kültürel kutuplaşma”ya yol açmıştır. Bu bağlamda pozitivist materyalist sanayi ve girişimcilik zihniyetinden 21. Yüzyıl sürecinde Yeni Türkiye’nin Tevhidi Düşünceye dayalı sanayi oluşumu, girişimcilik zihniyetini oluşturmaya yönelik yapısal geçişin sağlanması, Türkiye’nin sanayi algısı açısından son derece önem taşır bir konuyu oluşturmaktadır.
Sanayi Düşüncesi, Milli Kültür ve Özgün Zihniyet yapısına Dayalı Girişimcilik Şahsiyet İnşası
Türkiye modernleşme süreci etkisine bağlı olarak yaklaşık son yüz yıllık zaman dilimi içinde ve hele de son yüz yıl içinde daha belirgin olarak sosyal düşünüşünü, Batı pozitivist anlayışın düşünce kodlarını ve yapısına göre oluşturmuştur. Böylece pozitivist modern Batı sanayi medeniyetini kendi merkezine alarak girişimcilik zihniyetinin, sanayi felsefesinin yol haritasını buna göre gerçekleştirmiş bir toplum yapısına bürünmüştür. Buna göre ekonomik, siyasi, kültürel, hukuki, felsefi, içtimai( sosyal), sanayi, girişimcilik… gibi konularda, Batı modern düşüncesinin anlam dünyası, zihniyet yapısı, düşünce metodunu kendisine model almıştır. Bu bağlamda modern Türkiye’nin tüm sosyal parametrelerini, bu ölçüler içerisinde yapılandırdığı görülmüştür. Böyle bir sosyal yapı ise bir anlamda ;
-“taklit toplum” yapısını,
-“taklit, montaj sanayi” anlayış ve uygulamasını,
-“sadece mekanik bir sanayileşme zihniyetini”,
-“eşitsizlikten beslenen seküler girişimcilik” tipini ortaya çıkarmıştır.
Bu “taklit toplum” yapısının içinde seküler girişimcilik ve salt mekanik taklide dayalı sanayi zihniyeti; modern liberal düşünce önderliğinde, kapitalizme göre şekillenmesini ortaya çıkarmıştır. Bu noktada;
– Türk girişimciliği pozitivist-liberal düşünce etkisine bağlı olarak ağırlıklı bir şekilde “sekülarist”/dünyacı ve çıkarcı, benmerkezci ve güçlünün zayıfı ezmeyi bir vasıf saydığı “insan insanın kurdu, her şeyi ekonomi gözü le gören/bakan” bir girişimci tipi ve sanayi anlayışının oluşmasına yol açmıştır.
-Türk sanayisini ve girişimciliğini planlayan ilgili kurumların (Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı), siyasetlerine yöne veren bürokratlarında -hala üniversitelerimizde başta sosyal bilimler olmak üzere diğer ilgili alanlarda da pozitivist mantıkla eğitime devam etmektedir- pozitivist zihniyete göre eğitilmeleri ve buna göre bakanlıklarda politika kurmaları da salt akılcı, taklitçi, pozitivist mantığı göre oluşmaktadır. Böylece bu yönetici/bürokrat kesimin üretmiş oldukları sanayi anlayışı ve girişimcilik politikalarını da hala bu yönde oluşturmaya devam etmekte oldukları söylenebilir. Oysa bu model girişimci ve sanayi anlayışı, Batı toplum değerlerine ve zihniyet dünyasına ait bir anlayışı ifade etmektedir.
İslam tevhidi içtimai(sosyal) düşünce yapısının anlayışında ise iktisat, sanayi, girişimcilik gibi vasıflar ve meslek yapılanması, pozitivist modern ekonomi ve toplum görüşüne göre tam ters bir mahiyettedir. Modern liberal ekonomik sistemde, girişimcilik, sanayi anlayışı, sanayi politikalarını kuran aklın ortaya koyduğu davranışlar, eylemler, faaliyeteler insan hakkının gaspına yol açtığından; toplumda eşitsizliği, sınıfsal ayrışmayı, “ben ve öteki”nin kaotik sonuçlarını, zengin –fakir çatışmasını, devlet-halk(toplum)ayırımı gibi özelliklerin ortaya çıkmasına yol açabilmektedir. Bundan dolayı, bu hallerin oluşmaması için İslam Tevhidi düşüncesine göre tekelci iktisat anlayışı, Haşr suresinin 7. Ayetinde ; “ ..ganimetler(mallar)…içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey(meta) olmasın..” denilerek, tekelleşmiş iktisat, iktisadi tekelciliğe bağlı sanayicilik ve girişimciliği yasaklanmış, onu bu haliyle hoş görmemiştir. Böylesi bir zihniyet sahip girişimcilik ve sanayi hayatı, sanayi uygulaması Tevhidi düşünceye göre kabul edilmemiştir. Modernleşmeci pozitivizmde sayılan bu vasıfların girişimci üzerinde taşınması ise tevhidi düşünce anlayışına göre kesin ölçüler içinde girişimcinin, sanayicinin başta olmak üzere tüm toplumun; dünyevileşmesine, egosunu tatmin etmesinin tek gerçek olduğunu kabul etmesine yönelik zihniyetini ortaya çıkarabilmektedir. Bu pozitivist-seküler zihniyet ise zenginlik ve sanayi gücüne sahip girişimciliğin, girişimcilik zihniyetinin modernleşmeci pozitivist etik (“ahlak” değil) üzerinden ortaya koyduğu davranış haliyle;
– girişimci seküler bireyin hesap verilmez bir noktada kendisini görmeye varabileceği,
– ilahi ölçülere meydan okuyan bir girişimcilik ve sanayi yapılanmasının oluşturması tehlikesini ortaya koymuştur.
Bundan dolayı İslam, Tevhidi İçtimai düşünce anlayışına bağlı olarak; girişimi, girişimciliği, sanayi algısını, sanayi ve girişimcilik zihniyetini; her çağda, tüm zamanlarda, her teknolojik düzeyde, yapılanması kendi bakış açısına göre oluşturmuştur. Buna göre Tevhidi düşünce anlayışına dayalı sanayi ve girişimcilik zihniyeti ,
-Dünya-ahiret dengesi içerisinde, iman ile para dengesini kurabilen,
-Hem dünya için çalışan aynı zamanda bu çalışmayı ahiret kazancına dönüştürebilen,
-Gündelik hayatın iktisadi işleyişinden kopmadan ama sömürü ve eşitsizlikçi uygulamalara da düşmeden,
-Daima gelişmeciliği, özüne uygun yeniliği hayat ilkesi edinerek,” İki günü birbirine eşit olmadan” her gün daha fazla düzenli ve istikrarlı “çalışma zihniyeti” ile,
– “Fert- toplum dengesi”ni sağlayıcı şekilde daha fazla üretme amacıyla girişim faaliyetlerinde bulunan,
-Ahilik içtimai toplum düzeninin/sisteminin bütüncül iktisat, üretim, girişimcilik, sanayi anlayışlarının tevhidi ahlak bütüncüllüğünde ele alınan bir modelin varlığı bilme ve buna göre bilgi inşasını yönelme,
-Başta ahilik olmak üzere tüm sayılan bu unsurlara “modernist metotla yaklaşmama bilincine” ve ”yöntem bilgisine” sahip olma gerekliliğini oluşturma,
Tüm bunların “TEVHİDİ İÇTİMAİ DÜŞÜNCE” anlayışına göre yapılandırılma kuvvetine(potansiyeline) sahip bir muhtevaya sahiptir. Bu bağlamda var olan mevcut içtimai görüş üzerinden hareketle, Batılı ülke modellerine çakılmadan “Yeni Girişimci” tipini ortaya çıkararak ve “Yeni Sanayileşme Zihniyeti”ni ortaya koyacak bir zihniyet dönüşümünün sağlanması gereği bulunmaktadır.
Sonuç olarak milli sanayinin gelişebilmesi için milli sanayi stratejisinin öncelikle milli ve manevi bütünselliğimize dayalı tevhidi mahreçli kültür üst aklı ile kurulması şarttır. Bu stratejileri oluşturacak yöneticilerin/bürokratlarında halen Türk üniversite eğitim sistemindeki insan(aydın) inşa etme yöntemi olan pozitivist eğitim anlayışına göre eğitilmektedirler. Dolayısıyla öncelikle milli ve manevi zihniyet dönüşümünün devletteki sanayi ve girişimcilik anlayışını yöneten bürokratlardan başlanılması, temel bir başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Bundan dolayı;
– Bakanlıkların kendi ilgi alanları çerçevesinde kurdukları “akademi” adlı kurumları başta yerli ve milli bir dil üzerinden isimlendirerek, buralarda, bu bürokratların milli ve yerli düşünme eğitimine tabi tutulmaları gerekmektedir.
-Bundan sonra milli ve manevi değerleri üzerinde artık düşünebilen yöneticilerin, Batılı seküler pozitivist; kalkınma, büyüme, sanayileşme, girişimcilik teorilerine takılmadan (ama saplantı içine düşmeden de bunların bilgi olarak bilinmesi de gereklidir) yeni bilgi üzerinden yeni girişimcilik zihniyetinin oluşmasına yönelinmesi gereği bulunmaktadır.
Böylece “modern liberal-kapitalist felsefenin üretmiş olduğu girişimci ve sanayi yapılanması ve sanayileşme anlayışına karşı İslam’ın Tevhidi içtimai düşünce anlayışına göre bu sanayi ve girişimcilik parametrelerin yeniden “öze” uygun hale gelebilmesi için, ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜ gereklilik taşımaktadır. Bu zihniyet dönüşümünün gerçekleşmesinin mümkünlüğü konusunda topluma ilmi ölçüler içerinde “güven” kazandırmak gerekmektedir. Söz konusu milli ve manevi değerler bütünselliğine duyulan “güven” unsuru ise;
– Fert-toplum dengesine dayalı “iman-para” dengesinin idrak edilmesinde,
– Tevhit inancının özelliklerine göre yeni girişimcilik zihniyetini kurabilmeye yönelik çalışmaların ortaya konmasında,
– Milli sanayi zihniyeti ve milli girişimcilik unsurlarının ortaya çıkmasında önem taşımaktadır. Yoksa sadece mekanik(maddi), salt liberal –pozitivist akla göre;
– Organize sanayi bölgelerinin kurulması,
– Liberal işletmecilik anlayışı üzerinden “girişimcilik-risk” çalışmalarının yapılması,
-Liberal rekabetçi kümelenme çalışmalarının ve bu zihniyet bağlamı içinde kalan bakanlıkların “akademi “ kurumlarının,
-Mekanik yüksek kapasite kullanımların gerçekleştirilmesi halleri,
Yeni Türkiye inşasında özgün zihniyet özelliklerine göre gelişmeci bir tavır ortaya koymadan uzak gözükmektedir. Bu yapının daha çok seküler sanayi ve girişimci aklının 1. Yeni Türkiye üzerinden kurumsallaşmış mevcudiyeti devam ettirdiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca seküler-pozitivist mevcudiyetin varlığını devam ettirmesi, bu yeni süreçte gelenekselcilik görüntüsünde modernist “taklit” ve “bağımlılığın” devamının yeni sunumu şeklinde tezahür etmekte olduğunu ortaya çıkarmaktadır.
Türkiye’nin Suriye, Kuzey Irak, ABD-İngiltere arasında cereyan eden Batı liderliği kavgasından kaynaklanan dış politika ve dış politikaya bağlı iç sorunlar ve benzerleriyle uğraşması ; milli sanayi, milli girişimcilik, milli iktisat inşası, milli eğitim, milli üniversite, milli hukuk ve diğer milli kültüre bağlı toplum oluşturma dinamiklerinde yapısal köklü bir zihniyet dönüşümüne yönelik sistematik çalışma yapmasını engeller gözükmektedir. Böylece bu sorunlar söz konusu milli girişimcilik ve milli sanayi ve diğer alanlarda kendi özgün düşünce sistemine (tevhidi) göre değil de, pozitivist modele göre oluşan anlayışı itirazsız kullanmaya devam edilmesini, gelenekçilik içinden Batı pozitivizmine bağlı kalmayı ifade eder gözükmektedir. Buna göre mevcut yönetici/bürokratik yapılanmanın devlete yön veren “düşüncede” öncekini pozitivizmi itirazsız kabullenme “hazırcılığı” içinde bulunduğu söylenebilir. Bu durumun sürekliliği ise bakanlıkları/bürokrasinin mevcut yapısında maddi unsurlarda şekilsel değişmeyi öne çıkararak, bunu gerçekleştirerek, gerçek bir zihniye dönüşümü yapılıyor “sanı”na kapılması “toplumsal illizyon” zafiyeti içine çekilmekte olduğunu ortaya çıkarmaktadır.