TÜRKİYE – İNGİLTERE İLİŞKİSİNİN “MEDENİYET-KÜLTÜR-SİYASET” TEMELLİ ZİHNİYET ANALİZİ
“Osmanlı-Türkiye” –“İngiltere” ilişkisinin temellerinin fiili dominant-sömürülen ülke” “siyaset” ilişki boyutu, 19.yüzyıl süreci ile” başlayıp”, 1838 Balta limanı anlaşması ile “somutlaştırılmıştır”. Ardından da Tanzimat Fermanı ile de “kurumsallaşma” ile oluşturulan tarihi ilişkiler sistematiği İngiltere lehine ,
– Önce “ticaret” konusu ile,
– Ardından “siyaset –sömürme “ ilişkisi biçiminde ve
-Bundan sonrasında ise nihai sonuç olarak bağımlılaştırılmış DÜZEN DEĞİŞİMİ siyasal ve toplumsal süreci olarak ortaya çıktığı görülür.
Konuya buradan girilmesinin ana temeli 21. Yüzyıl yeni dünya düzen kurulum sürecinde, İngilizlerin yeniden “Türkiye aşkının” belirginleşmesinin arkasında nedenin ne olabileceği düşüncesidir.
İngilizlerin “Yeni Türkiye aşkına “ medeniyet-kültür-siyaset- iktisat ve tarih felsefesi alanlarının bütüncül etkileşimi bağlamında bakıldığında, bu “aşkın” arka planını görmek mümkündür.
Yaşadığımız dünya esasında 19.yüzyıl başındaki dünya yeni düzeninin, bir yeni uygulaması şeklinde tezahür etmektedir.
19.yüzyıl başına kadar Osmanlı dünya üzerinden belirgin olarak hakim siyasal bir yapıdır. 18. Yüzyıldan itibaren sanayileşmesini tamamlayan İngiltere ise19.yüzyılda dünya ya artık düzen vermek istemektedir. Bundan dolayı İngiltere, Dünya liderliğini Osmanlı’dan(Osmanoğulları ailesinden), İngiltere’ye (Rothschıld ailesine) geçirme süreci eyleminin içine girmiştir. Bu sistematik” medeniyet-kültür-siyaset” temelli organize stratejinin uygulanabilmesi için İngiltere, Osmanlı üzerinde bir dizi İNCE siyaset takip etmiştir. Bunu sıralamasına bakıldığında İngiltere, Osmanlı’yı ;
-önce tepeden bürokrasi yoluyla Osmanlı aydınlarını ferden yani tek tek kontrol etme işlemini devreye sokmuştur.
– Bundan sonra ise başta ; iktisadi, bürokratik zihniyet ve sosyal düşünce alanları olmak üzere Adam Smith, Ricardogil İktisat anlayışı üzerinden liberalizm ve onun toplum düşüncesi ile” devlete “ ve “aydınlara!”, “düzen verme”, yoluna yönelmiştir,
-ve en sonunda da ” Tevhidi Düşünceye dayalı devlet anlayışının, modelinin dağıtılması” sürecini sahneye koyarak Osmanlı Devletinin yıkılışına yol açmıştır.
Bu noktada Tanzinmat bürokrasinin oluşumuna yönelik “Paşa”lara sondajlama işlemi, ardından 1838 Osmanlı-İngiliz Balta limanı ticaret anlaşmasının devreye girmesi ve hemen akabinde 1839 Tanzimat Fermanı ile “Halife-Sultan” yetkilerinin liberal bürokrasiye ve liberal anayasa ile meclis yapılanmasının oluşabileceği bir siyasal yapı ve anlayışın hakim kılınması süreci işletilmeye başlanılmıştır.
İngiltere 1838 Balta limanı anlaşması ile Osmanlı sanayisini sıfırlamış ve gelecekte milli sanayinin oluşum yolarını tıkamıştır. Bu anlaşma Osmanlı’yı “Açık Pazar” haline dönüştürmüştür. Bu anlaşmaya bağlı süreç C.Sarç ‘a göre özellikle 1848-1855’den itibaren, Osmanlı sanayisinin çöküşüne yol açmıştır. Osmanlı’nın özgün iktisat ve sanayi anlayışı yerine artık A. Smith ve Ricardo’nun klasik liberal iktisat anlayışı, iktisadi yapılanma zihniyetinin kurulmasının yolu açılmıştır. Bu durum Osmanlı üzerinde “iktisat ve toplum modeli” konusu üzerinden İngiliz hakimiyetine yol açmıştır. Böylece Tevhidi Düşünceye dayalı Osmanlı iktisat ve siyaset anlayışının yeniden kendini üretmesinin önünü tamamen kapatılmıştır. Günümüzde milli ve manevi hassasiyet taşıyan her insanımızın,1838 anlaşmasını bu gözle görmeleri ve tanımaları gereklidir. Ayrıca bu anlaşma, milli eğitim müfredatına bu bakış açısı ile yerleştirilmesinin gereğine duyulan ihtiyaç da çok açıktır.
- yüzyıl dünya düzenine yeniden Batı medeniyetinin lider ülkesi ve dünyaya yöne verici bir konuma gelmek isteyen İngiltere, tıpkı ve aynen 1838 Balta limanı anlaşması gibi 2007 sonrası Yeni Türkiye’nin başta İslam dünyasında olmak üzere yükselen yönünü, bu sefer tersten kullanarak, bir dizi resmi görüşmeler yoluyla bu sömürü sürecini yeni dönemde yeni dost kılıfına girmiş şekilde başlatma temayülü oluşturma gayreti içindedir. Buna da yapılan ikili ilişkilerle, “ticaret işbirliği ön hamlesiyle başladığı görülür. Bu bağlamda Türkiye-İngiltere temaslarında öncelikle ikili ilişkiler, bunun yanında güncel bölgesel ve uluslararası konuların ele alındığı kapsamlı işbirliğinin güçlendirilerek gelişen süreçler, görüşmeler yaşanmaktadır. Bu konuda basına yansıyan bilgiler çerçevesinde geçen Ekim ayında AB Bakanı Ömer Çelik ile İngiliz mevkidaşı olan Alan Duncan’ın arasında Ankara’da yapılan resmi ziyarette “Türkiye ile İngiltere arasında bir serbest ticaret anlaşması gündeme gelecektir” ifadelerini kullanmıştır. Tıpkı yeni versiyonu ile 1838 Osmanlı sanayisini çökerten İstanbul-Balta limanı anlaşması ile ticari ortaklığın Osmanlı devletinin, Tevhit medeniyetinin, Osmanlı sanayisini aleyhine sonuçlandığı sürecin başladığı gibi garip bir ilişki başlangıcını yansıtan bir sürecin ortaya çıktığı görülmektedir.
İNCE İngiliz siyasetinde bu süreçte bir başka gariplik ise süreci götüren “bürokrat-siyaset ve mekan” ilişkisinin benzerliğinde görülebilir.
19.yüzyıl Osmanlı bürokrasisinin İngiliz hayranlığı, İngiliz muhipliği sonuçta Mustafa Reşit Paşa gibi ve benzer “öznelerin” İngiltere’nin ticari sömürüsüne hilafetin başkenti İstanbul’da ortaya çıkmıştır. Benzer bir süreç gelişimi günümüzde de görülmektedir. Kökenleri Çankırı-Kalfat’lı olan İngiliz Dış İşleri Bakanı Türk dostu!( İngiliz dostu olan Mustafa Reşit Paşa’nın tersten hali gibi) Türkiye’ye gelmesi, özellikle Gaziantep’le işe başlasının siyasi bir anlam boyutu göze çarpmaktadır.
Gaziantep Türkiye’nin geleneksel değerlerine sahip, Ortadoğuya, Suriye’ye, Irak’a yakın güçlü sanayi alt yapısı bulunan bir şehrimizdir. Ayrıca burada yoğun Suriye’li göçmenlerin yaşadığı ve Batı emperyal/siyasi anlayışın DAEŞ, PKK vs gibi maşaları üzerinden kaos çıkarma duygularının merkezi konum özelliği de taşıyabilen iktisat-kültür etkileşi bağlamında makro özelliklere sahip bir şehirdir. Bu konuya entegre bir bakış ile Avrupa Birliğinin(İngiltere Birlikten ayrılmadan önce) HİBE YARDIMLAR YOLUYLA, Gaziantep sanayisininin fotoğrafını çekme ince stratejilerinin varlığı dahi, 19.yüzyıl İngiltere’sinin emperyal duygularının, 21. Yüzyılda başta İslam dünyasına yön verebilecek bir görünüm taşıyan Yeni Türkiye Üzerinde hala mevcut olduğunu “ticari işbirliği” kavramı ile yani ince bir diplomasi dili ile bunu kurguladığı aşikar olarak görülmektedir.
- Yüzyıl sürecinde, Amerika’ya “kıtanda artık bölgesel bir güç ol” bakışına sahip İngiltere’nin, 21. Yüzyıl sürecinde dünyaya düzen vermesini için “Avrupa Birliği”nden kurtulması ve yeniden başlayan “Türkiye aşkı”nın ticaret ile başlamasına yönelik uygulama verileri, Türkiye’nin kendi 21. Yüzyıl varoluş stratejisi için önemli ve atlanılmaması gereken bir görünüm ortaya koymaktadır.
“Çankırı-Kalfat” görünümlü İngiliz Dış İşleri Bakanı Johnson’un Türkiye’ye yakınlaşması, Türkiye’de İngiliz sermayeli 2808 şirketin bulunması, İngiltere’nin sıcak Suriye gündeminde Kıbrıs’taki üslerinin korunması, yine 21. Yüzyıl sürecine düzen verecek siyasal dünya ilişkisini Suriye sorunu üzerinden yayılması gerçeği, İngiltere’yi kendi menfaatini korumak için İngiliz özel kuvvetleri Suriye’de eğitim ve koordinasyon amaçlı bir askeri üs kurdurduğundan, Gaziantep’in hem ekonomik hem de stratejik İngiliz menfaaati açısından konumu, gibi tüm bu ilişkileri çerçevesinde Türkiye’nin Türkiye-İngiltere yakınlaşmasına özel bir milli uzmanlık bilgisi çerçevesine sahip uzmanlar bağlamında geliştirmesi gereği oldukça açık olarak görülmektedir. Dış işlerinin akşamdan sabaha rutin dış politika gelişmesi olarak konuyu görmesi, stratejisiz ve hazırlıksız bir anlayışla böylesi tarihsel tecrübe üzerinden görülen milli güvenliği ilgilendiren bu konun, kendi mecrasında seyrederek güncel gelişmeye tabi yürütülmesi, Yeni Türkiye açısından faturası çok ağır bir siyasi tabloyu ortaya çıkarabilir.Ayrıca Başkan Trump’ın NATO için “Miadını doldurdu” açıklamasına karşın İngiltere’nin ise Dışişleri Bakanı Boris Johnson vasıtasıyla, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada “NATO’ya olan sıkı bağlılığımızı tekrar teyit ettim. Tüm üyelere, yüzde 2’lik harcama hedefine uymaları çağrısında bulunuyoruz” diyerek, NATO-İngiltere ilişkisinin merkeziliğine oturmuş olduğu görülür. Türkiye 15 Temmuz FETO kalkışmasının askeri kanadının NATO merkezli beslenen subaylardan oluştuğu da dikkate alındığında İngiltere açısından, Türkiye-İngiltere ilişkilerinin yeni emperyal siyaset üzerinden kurgulandığını düşünmek yerine olsa gerektir.
Sonuç olarak bu bağlamda yazının başındaki Türkiye-İngiltere ilişkilerinin devlet yıkıcı boyutu ise yeni dönemde, Yeni Türkiye’nin kendi milli ve manevi değerlerine dayalı “devlet, medeniyet, toplum şahsiyetinin kurulmasını engelleyici ve İslam dünyası ile gelişmiş bir ilişki ağının kurulmasını önleyici mahiyete yönelik ince bir strateji takibi olarak görülmesi hem zaruri hem gereklilik taşımaktadır. Aksi takdirde 19.yüzyıl sürecinde başlayan ve 1922 de biten uygulama bu seferde Yeni Türkiye üzerinden sonuçsuz bırakılma siyasi stratejisine dönüşebilir.