Tevhidi Düşünce İlmi Yöntemi Açısından Türkiye’de Yeni Toplum Felsefesi İnşası İçin Gerekli İlmi Unsurlar – 4; İKTİSAT İLMİ
Toplumların sosyal (ictimai) düşünce yapılarının kuran şey, o toplumun özgün değerlerine bağlı ana kurucu toplum felsefesine göre oluşan “bilgi inşa etme yöntemi”dir. Bir medeniyetin sosyal (ictimai) düşünce yapısı da o medeniyetin sosyal ilim dalları(alanları) ile inşa edilmektedir. Bu sosyal (ictimai) ilim dalları ise başta ;felsefe(tevhidi felsefe) ilmi olmak üzere, içtimaiyat (sosyoloji), iktisat(ekonomi),siyaset(politika), hukuk, eğitim, nefsiyat (psikoloji)…gibi ilim(bilim) dalları gelmektedir. İctimai (sosyal) İlim anlayışı açısından “Medeniyet İnşası”- “İlim Dalları” ilişkisi, tüm medeniyetlerde yukarıda bahsedilen çerçevede bir kurulumun gerçekleştiği görülür.
Bir medeniyet yapısının en “üst”ünde, o medeniyetin temel kurucu felsefe anlayışı ya da toplum felsefesi yer alır(Şimşek 2018:26). Bu medeniyetin “ictimai düzen yapısı” ise tabanda oluşur. Böylece toplumun üsttündeki anlayışın tabandaki ictimai yapıyla arasındaki bütünlüğün/birliğin; iktisat, siyaset, hukuk, eğitim, tarih/felsefesi, nefsiyat … gibi ilim dalları ile sağlandığı söylenebilir(Hamitoğulları 1988:322). Buna göre bir medeniyetin ictimai dünyasını, ictimai zihniyet yapısını tepedeki toplum felsefi anlayışı ile tabanda ictimai yapı arasında bulunan ictimai ilim dalları oluşturur. Böylece bunların birbirleri ile etkileşimi ictimai(sosyolojik) düzlemde sağlanarak, taban ile tavan arasında bir tevhit(birlik) oluşturulur. Bu da ictimai düzen (sistem) işleyişini meydana getirmiş olur. Bu kural, hem tevhidi “medeniyet-toplum” ilişkisinde hem de pagan(pozitivist) “medeniyet-toplum” ilişkisinde evrensel bir gerçeklik olarak bulunmaktadır.
Kültürel izafilik çerçevesinde bu duruma bakıldığında ise her medeniyetin bu ilim dallarına yön veren bilgi inşa etme yönteminin ve toplum felsefesinin içeriğinin de ayrı ayrı olduğu görülür. Buna göre bu ilim dallarının içyapısını ören ilişkilerinde(kimisi materyalist temalı, kimisi tevhit merkezli olmaları gibi), birbirinden farklılıklar gösterdiği ortaya çıkmaktadır.
Kültürel “öz” farklılıklarına göre oluşan ilim dallarının her biri(örneğin iktisat, siyaset, eğitim, hukuk…) toplamda bir “sistem” ya da “düzen” kurmak için diğer ilim dalları ile bütüncül bir etkileşime girmektedirler. Bu bütüncül etkileşim ise ait olunan medeniyetin özgün düşünce yapısına göre oluşmaktadır. O halde buna göre “kültürel izafilik” ve “kültürel öz” farklılığı çerçevesinde medeniyetlerin kurucu toplum felsefeleri ve toplumu saran ictimai ilim dallarının içeriği de birbirinden farklı bir zihniyete göre oluşması kaçınılmaz olmaktadır. Bu durum ise esasında ilmi bir hakikattir. Oysa modernleşmeci toplum görüşü bu farklılığın varlığını dahi konuşulmasını istememektedir. Hatta bu farklılığın varlığını ortaya koymayı da modernleşme dışına çıkma olarak gördüğünden o modernleşmecilik dışı farklı bakışı geliştiren görüşü de bilimsellik dışı bulmaktadır. Böylece farklılığı savunmanın bilimsel bulunmaması söylemi( retoriği) ile Modern Batı medeniyeti, temelde kendi modernleşmecı sosyal bilim dallarını dünyaya dayatmış olmaktadır. Bu yaklaşımı ile Modern Batı “tek tipleşmeci faşizan sosyal bilim dayatması”nı ortaya koyarak, dünya üzerinde medeniyet hakimiyetini, sosyal bilim dalları ve sosyal bilim üniversiteleri üzerinden akademisyen ve aydın kesimin düşüncesine yön verme vasıtasıyla sağlamaktadır.
Buradan hareketle konuya “iktisat-ekonomi” farklılaşmasından yaklaştığımızda tevhidi toplum felsefesinin inşa ettiği “iktisat” ilim dalının kavram ve anlayışı ile modern toplum felsefesinin oluşturduğu “ekonomi” bilim dalının kavram ve anlayışının birbirlerine göre farklılığının öncelikle bilinmesi ve belirlenmesi gerekmektedir. Çünkü “obskurantizm”in (bilmesinlercilik) tesirine girmiş modern Türkiye sosyal bilimi, her şeye pozitivizmin ürettiği toplum felsefesi anlayışa göre bilim ve bilgi inşa ederek, esasında “taklitçi” ve “aktarmacı” bir sosyolojik “yapı“nın içerisine itilmiştir. Öncelikle “Özgün Yeni Bilgi İnşa Etme Sürecinde” Türkiye’de bu “taklitçi ve aktarmacılı”ğa karşı bir farkındalığının oluşması için her iki kavramın kökenlerine inilerek, bunların birbirlerinin yerine kullanmanın “anlam, amaç ve hedef” açısından mümkün olup olmadığının idrakinin sağlanması önem taşımaktadır. Buna göre “iktisat” ve “ekonomi” kavramlarının anlamlarına bakılarak bu “farkındalığın” oluşumunun ilk unsurunu inceleyelim:
1-“İktisat” ve “Ekonomi” kavramlarının kelime kök anlamları nedir ?
“İktisat” kelimesi Arapça bir kökene ait olup ‘kasd’ kökünden türetilmiştir. “Kasd” ise “hedefe yönelme, doğru yol, amaca uygun, mutedil” anlamalarına gelmektedir. Böylece “iktisat” kelimesi; “itidal üzere hareket etme, harcamalarda tasarruflu olma, kanaat etme” anlamlarını içermektedir. Buda İslam’ın Tevhidi Düşünceye dayalı toplum felsefesi anlayışına göre , “amaçlılık, ölçü sahibi olma ve ölçülü tavır ve davranışlarda bulunmayı içeren bir manada “iktisat”ı ele alındığı görülür.
Modern Batı medeniyetin de ise “ekonomi” kavramının kullanıldığı görmekteyiz. Eski Yunan’da salt aklın ürettiği ekonomi kavramının kelime kökenine bakıldığında onun Yunancadaki “oiko” (ev) ve “nomia” (kural) köklerinden türetilmiş olduğu görülür. Sonuçta “oikonomia” kelimesi meydana çıkmıştır. Bu yönüyle, Eski Yunan salt akılcılık anlayışına göre oluşan “ekonomi” kelimesi; “ev kuralı, ev yönetimi” anlamlarına gelmektedir. Bir bakıma “ev yönetimi”, “ev yönetim bilgisi” demek olan ‘Oikonomia’ kelimesi ile İslam medeniyetinde de “ev yönetimi, ev yöntem bilgisi” anlamlarına gelen iktisat ile irtibatlı olan ‘İlmi Tedbiri Menzil’ deyimi arasında; anlam, zihniyet, yöntem ve amaç bakımından oldukça derin farklılıklar bulunmaktadır.
İslam medeniyetinde vahyin emrine girmiş akıl ile “iktisat” itidal üzere yürüme, tasarruflu olma, ölçülü harcama, tüketme anlamlarına geldiği söylenebilir. Modern Batı medeniyetinin kullanıldığı “ekonomi” kavramı ise Eski Yunan materyalist salt akılcılığının üretmiş olduğu “Oikonomia” kavramına bağlı olarak bir kökten geldiği görülür. Buna göre de “Oikonomia”tan “ekonomiye” gelen anlamsal sürecin, materyalist bakışa sahip mekanik ilişki içerikli ve salt dünyacı bir tanım özüne sahip olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre Aristo’nun ortaya koymuş olduğu “oikonomia”, İslam’ın “iktisada” a yüklediği iki dünyacı bir bakış açısını ve ahiret sorumluluğuna yönelik anlam derinliğini içermediğinden, “iktisat” ve “ekonomi” kavramlarının kök oluşum zihniyetleri birbirinden çok farklı olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda sonuç olarak; İktisat hem bu dünya hem de öte dünya sorumluluğunu içeren iki dünyacı bütüncül bir anlayışa ve zihniyet içeriğine tevhit anlayışından dolayı sahiptir. Oysa “ekonomi” kavramı ise salt akılcılığa dayalı dünya hayatında evin yönetimini içeren materyalist dünyacı bakıştan üretilen bir zihniyete sahip olarak oluştuğu söylenebilir.
2-“Düşünce Yöntemi” Açısından İslam’ın “İktisat” İlmine ve Modern Batı Medeniyetinin “Ekonomi” Bilimine Bakışı
İslam medeniyetinin ictimai yapısını kuran düşünce yöntemi; Tevhidi Düşünce Bilgi Yöntemidir. Bu bağlamda İslam medeniyet yapısı, Tevhidi Düşünce ilmi bilgi yöntemi ile inşa edilmiştir. Bu medeniyetin oluşmasına yol açan ictimai ilim dalları olan ;tevhidi felsefe, ictimaiyat, iktisat, siyaset, hukuk, nefsiyat, eğitim, tarih…gibi her bir ilim dalının iç yapısı da Tevhidi Düşünce ilmi yöntem anlayışına göre oluşturulmuştur, örülmüştür. Örneğin iktisat ilim dalı içindeki; üretim, tüketim, mübadele, yatırım, birikim, tasarruf, dağıtım, işbölümü, emek… gibi unsurların birbirleri ile iktisat düzenini (sistemini) kurucu ilişkileri, Tevhidi Düşünce bilgi inşa etme yöntem aklına göre oluşmuştur. Buna göre tevhit: madde + mana olduğundan örneğin İslam iktisatçısı “üretim-tüketim-piyasa” ilişkilerinin tavır, düşünce, davranışlarını hep tevhit (iktisatçı aklı) = madde + mana bütüncüllüğüne göre ele alan bir iktisat düşüncesi ve iktisat bilgisi ortaya koyar. Yine Tevhidi Düşünceye dayalı İslam’ın girişimcisi tevhit(girişimci) = madde + mana bütüncüllüğüne göre; üretim, işçi-işveren ilişkileri, satış, vs. bütün iktisat ile ilgili kavramları tevhit anlayışına göre oluşturmuştur. Böylece yukarıda bir kısmı sayılan iktisat düzeninin sağlayıcı unsurları, Tevhidi Düşünce yöntemi çerçevesinde birbirleri ile etkileşime girmeleri sonucu, İslam’ın bütüncül tevhidi iktisat ilim dalı meydana getirilmiştir. Buna göre İslam medeniyetin kendi dönemlerindeki öncü devletleri (Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar) 7. yüzyıldan 19. yüzyıla değin Tevhidi Düşünceye dayalı tevhidi iktisat düzen işleyişi ile üç kıtada apayrı milletleri; isyansız, sömürüsüz, dayanışma ve denge içinde tutarak, iktisadi hayatı yönetmeyi sağlamıştır. Buna göre bu zaman aralığında bu kadar geniş kara ve deniz alanında tevhidi iktisat anlayışına dayalı bir iktisat ilmi ile iktisadi yaşama yön vermiş bir iktisat bilgisinin varlığı da ortaya çıkmış olmaktadır. Bu bağlamda İslam medeniyetinin 1200 yıllık zaman diliminde üç kıtadaki iktisadi işleyişe yön veren tevhidi iktisat düzeni, son iki yüzyılda ortaya çıkan pagan aydınlanma temalı pozitivist düşünceye dayalı ekonomi bilimi ve araçlarıyla(kavramlarıyla), bu 1200 yıllık süreci yönetmemiş olduğu da çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Buna göre bir medeniyetin hâkim bir medeniyet olunabilmesi için diğer ilim dallarının özgün olması gerektiği gibi özgün bir iktisat düzeninin varlığı da gereklidir. İşte İslam’ın Tevhidi Düşünce ilmi bilgi yöntemine göre oluşturulan “tevhidi iktisat ilmi”nin kendi işleyiş düzenini (sistemini) kurmuştur. Bu durum; tevhidi ictimaiyat ilmi içinde, tevhidi siyaset ilmi içinde, tevhidi felsefe ilmi ve diğerleri içinde geçerlilik taşımaktadır. Çünkü tevhit ve tevhide bağlı ilimlerin hem bütün zamanlara cari olması ve hem de bu ilim dallarının özüne uygun bir şekilde birbirleri ile bütüncül etkileşimi girmeleri bir ictimai “Yapı”lanmayı oluşturur. Bu tevhidi “Yapı”lanmayı meydana getiren “dengeci düzen(sistem) inşası” ise kıyamete kadar bütün zamanlarda(teknolojik değişmelerin yaşandığı yapılarda dahi) daim olmuş olmaktadır. Çünkü son ilahi din İslam, kıyamete kadar geçerli olduğundan kıyamete kadar ki süreçte tüm insanlığa getirdiği ilkelerle “huzurlu” ve “güven dolu” bir ictimai ve ferdi yaşam biçimini önerir. Bu önerdiği(emir ve yasaklar) ile hem ferdi davranış ve hem de “dengeci düzendeki toplum yaşantısı”nı ortaya koyarak, insanları da bunun korunmasından da sorumlu tutmaktadır.
Modern Batı toplumunda ise toplum felsefesini ve buna dayalı sosyal düşünce yapısını inşa eden ana düşünce yöntemi, Pozitivist Düşünce Yöntemidir. Pozitivist düşünce yöntemi; hem sosyal düşünce yapısının ana çatısını kurmakta, hem de bu çatının oluşumunun unsurları olan her bir bilim dalının içeriğini pozitivist düşünceye göre oluşturmuştur. Buna göre; pagan Eski Yunan felsefesi temalı salt akılcılık düşüncesi üzerine kurulu modern “felsefe”, yine 19.yüzyılda modern Batı Avrupa toplum yapısını salt akılcılık teması ile kuran “sosyoloji”, liberal-kapitalist ve markisist “ekonomi”, “psikoloji”, “politika”, … gibi bilim dalları bu pozitivist ana düşünce yöntemine göre şekillendirilmiş olduğu söylenebilir. O halde modern Batı toplumunun kurucu toplum felsefesi materyalist salt akılcı pozitivist düşünce anlayışına göre kurulmuştur.
Pozitivist Düşünce Yöntemi yukarıda da ifade edildiği gibi salt akılcılığa dayalıdır. Manayı, vahyi, hissi, duyguyu salt akılcılık ile göremediğinden, pozitivist düşünceye dayalı modern Batı medeniyeti bunları “yok” sayan bir sosyal bilim anlayışını geliştirmiştir. Yani vahiy merkezli din anlayışı ve onun emirlerini ortaya koyan vahyi, kendi çıplak gözü ile göremeyen bir salt akılcılık konumunda bulunarak, vahyi “yok” sayan bir paganizm içine girmiş olmaktadır. Ama liberal kapitalist girişimcinin paraya sahip olma “tutkusu”nu”, ”hırsını, paraya sahip olma “sevgisi”ni ve “hissi”ni(ki bunlar insanın içyapısındaki mana/soyut/duygu unsurları olup çıplak göz ile görülemezler)kendisinin de taşıdığını görmezden gelmektedir. Buna göre modern girişimci insan(birey), modern görüntülü fakat esasında kendisini tanıyamayan bir ilkelliğin içine “bilimsellik” kandırmacası ile düşmüş eksik bir varlık konumundadır.
Modern Batı medeniyeti pozitivist düşünceye dayalı bilim dalları ile 19.yüzyılda ördüğü toplum yapısını bir “sistem“ olarak ortaya koymuştur. Böylece Pozitivist Düşünce yönteminin tekçi toplum modeli insan=akıl/madde tek faktörlük üzerine kurulu olduğundan, bu formülü de tüm ekonomik ilişki düzenine aktardığımızda;
insan=madde(para/ekonomi/kar maksimizasyonu) anlayışına göre her şeyi değerlendirmektedir. Buna göre Pozitivist Düşünce madde merkezli olduğundan, bu bağlamda modern Batı medeniyet sisteminde toplum yön verici ana kurum da materyalist temalı “ekonomi “ olmaktadır. Buna göre Modern Batı medeniyeti toplum sistemi “ekonomi”yi merkezine alarak, her şeyi ekonomik faydacılık üzerinden liberal-kapitalistin menfaatlerini maksimize etme açısından değerlendiren bir anlayışı ortaya koymuştur. Ekonomi ve ekonominin içindeki üretim, tüketim, mübadele, girişimcilik, ithalat, ihracat, tekelci sermaye birikimini gibi alt parametreleri de bu maddeci anlayışa göre salt akılcı kar maksimizasyonuna ya da tekelci karlılığa göre yapılandırmıştır. Böylece ”insan insanın kurdudur”, “(kapitalist girişimcileri) bırakınız yapsınlar, (kapitalist girişimcileri) bırakınız geçsinler”, “homo economicius” kavramları üzerinden bakarak, modern Batı medeniyetinin ekonomik bilimselliğini ve ekonomik yapılanma zihniyetini; sömürü, paganizm/salt akılcılık ve vahyin inkarı üzerinden kurmuş olduğu görülür.
3- Tevhidi Düşünceye dayalı “İktisat” ile Pozitivist Düşünceye Dayalı “Ekonomi”nin İctimai/Sosyal “Yapı”daki Uygulama Farklılıkları
İslam iktisadı, tevhit anlayışına bağlı bir dünya görüşü ile İslam’ın fıkıh ilminin belirlediği bir bilgi dalı olarak görülür(Tabakoğlu 1988: 10). Bu tevhidi iktisat ilmi, vahyin emrine girmiş bir akıl yapısı ile kurulmuştur. Tevhidi Düşünce ilmi yöntem anlayışının yönlendiriciliğinde tevhidi akıl yapısına göre hareket eden iktisat ilim adamı(tevhidi iktisatçı); “İsrafın bertaraf edilmesi, bağımsızlığın sağlanması, servet ve mülkiyetin yaygınlaştırılması, ictimai adalet, güvenlik ve refah” gibi özelliklerin (Tabakoğlu 1988: 12), ictimai yapı zemininde, iktisadi ilişkileri gerçekleştirilmede faaliyet gösteren bir şahsiyettir.
Bu noktada Pozitivist düşünceye dayalı modern Batı medeniyetinin sosyolojik yapısında oluşan liberal-kapitalist ekonomist de, salt akılcılık anlayışının rehberliğinde sınıf merkezliliği üzerinden 19.yüzyılda liberal – kapitalist girişimci bireyin hükümranlığını merkez alan ve onu geliştiren, onun tekelci sömürü faaliyetlerini modern ekonomi bilimi vasıtasıyla sistemleştirilen bir kişiliktir. Buna göre İslam iktisadının özgün ve kendine has bir düzen kurmasında( yada sistem inşa etmesinde) tevhidi iktisatçı ilim adamının önemli katkısının bulunduğu söylenebilir. Bu manada İslam İktisatı ile pozitivist modern ekonominin; ilim/bilim adamları, anlam, yöntem, çıkış teması, uygulama biçimleri, araçları ve bu araçların içini donatan bakış açıları, sahip olunan hedefler ve zihniyet kökleri ile ahlaki kabulleri açısından birbirlerinden apayrı özelliklere sahip oldukları açıkça anlaşılmaktadır.
i- Her ikisinde” Uygulama Farklılıkları”nı ortaya koyan unsurlara bakış:
İslam, vahyin yönlendiriciliğinde inşa edilen bir akıl ile her şeye bakar. Bunun sonucunda da, insanı merkezine alan bir diğergamlık zihniyeti ile iktisat sistemini kuran bir içeriğe sahiptir. Buna göre İslam iktisadını belirleyen, İslam iktisat düzenini inşa eden üç temel unsurun bulunmakta olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki “vahiy”dir. İkincisi unsur ise her türlü faaliyetini vahye göre düzenleyen Tevhidi Düşünce bakış açısıyla örülmüş bir “akıl” yapısının yani “tevhidi akıl” varlığının oluşmasıdır. Üçüncü unsur ise, vahyin emrine girmiş akıl ile iktisadi kaynaklara yön vererek, insanlar arasında dayanışmacılık zihniyetini inşa eden bir “denge iktisat anlayışına sahip insan”dır(Hamitoğulları 1988: 323).Bu insan vahyin emrine girmiş akıl yapısı ile tevhidi iktisatçı ilim adamlığı vasfıyla; toplumdaki insanın maddi eğilimlere arzu ve istek yoluyla teslim olmasını engellemek, onu; rekabette dayalı kutuplaşma, sınıflaşma, israf, faiz ve karaborsacılık, tekelcilik gibi kar maksimizasyonuna yol açan tekelci girişimciliğini ve sermaye birikimini benimseyebilecek sömürüye, adaletsizliğe ve zulme dayalı oluşabilecek bir iktisat nizamına da yönelmesine engel olmayı amaçlamayan bir niteliğe sahiptir(Tabakoğlu 1988: 160-161). Medeniyet sistemlerinin en zor gerçekleştirdikleri yada gerçekleştirmede başarısız oldukları unsur olan “para ile iman arasındaki dengeyi kurma” zorluğunu tevhidi iktisatçı yapmış olduğu yukarıdaki vazifeleriyle bunu rahatça başarabilmektedir. Böylece insanın toplumda sömürücü, tekelci, tröstcü bir ahlak ile topluma ait kaynakları kendi bireysel menfaatlerine göre kullanmasını engelleyerek, toplum düzenin hakça adaletli bir şekilde denge iktisat anlayışı ile korunmasını sağlamış olmaktadır. Bütün bunları tevhidi iktisatçı, vahye dayalı iktisat aklı ile ortaya koyduğu uygulamalar ile İslam ictimai yapısında huzur ve dayanışma toplumunu ortaya çıkarmaya hizmet etmiş olmaktadır.
İslam’ın hak adalet, anti-tekelciliğe dayalı huzur, dayanışma ve adaletli bir denge iktisat düzeni gibi unsurların ortaya çıkmasında yani İslam iktisat Düzen anlayışının şekillenmesinde de üç kaynak bulunmaktadır. ilk kaynak Kur’an-ı Kerim yani vahiy kültürü olmuş olmaktadır. Bunun düzenlenmesindeki ikinci temel kaynak Sünnet ve Hadistir. Üçüncü sıradaki temel kaynak ise “İcma ve İctihat” gelmektedir. Bu özellik ise İslam’ın tevhit anlayışına göre oluşan iktisat düşüncesi ve iktisat aklı ile gelişen ve değişime bağlı oluşan yeni ictimai meselelerinin ortaya çıkardığı sorunları “kitap-sünnet” temelli Tevhidi Düşünce merkezli bakış ile çözümler üretmeyi içermektedir (Hamitoğulları 1988:324). Buna göre “İcma ve İctihat”, Tevhidi Düşünce merkezli iktisat aklı ile kıyamete kadar ki süreçte yeni sorunlara tevhidi öze bağlı uygun yeni çözümler ortaya koymayı ve böylece sorunları çözümlemeyi içermektedir.
İslam’ın tevhidi iktisat sistemi(düzeni), modern pozitivist düşünceye dayalı ne liberal bireycilik ne de sosyalist toplumculuğa dayalı ekonomik sistem yapısına benzemektedir. İslam’ın iktisat düzeni; bütüncül, dengeci ve dayanışmacılık zihniyeti üzerine kurulu tevhidi toplumcu iktisat anlayışına sahiptir. Yani İslam iktisat anlayışı devre mülk temelli bir bakış açsında sahiptir. İktisadi kaynakların tamamı insana ömrü boyunca kullanım hakkı verdiğinden bir devre mülk zihniyetine ve emanet anlayışına sahiptir. Yoksa liberal kapitalizmde olduğu mülk kapitalist girişimcinin hakkıdır anlayışı bulunmamaktadır. Bu noktada İslam’ın tevhidi iktisat düzen(sistem)anlayışının hem “emanetçi” mantığı hem de “devre mülk “ iktisat işleyişine bakıldığında onu üretim biçimi(organizasyon kurma şekli) ile Üretim ilişkilerinin(işleyiş düzeni) hem liberal kapitalizm ve hem de Marksist ekonomik işleyişten farklı bir şekilde nasıl düzenlendiğinin bilinmesi gerekmektedir(Hamitoğulları 1988:326). Fakat günümüz Türkiye’sinde üniversitelerimizde pozitivist düşünce temelli liberal ekonomi ve Marksist ekonomi bilim eğitimi verildiğinden sadece ana akım olarak onlar okutulduğu söylenebilir. Bu duru karşısında İslam inancına sahip bir iktisatçıda bu materyalist ekonomi biliminin araçlarının(yani liberal –kapitalist yapı ve zihniyetine göre oluşturulmuş olan; üretim tüketim, sermaye, marjinalite kavramı, Lorenz eğrisi Harrod-Domar büyüme modeli…vs gibi) birbirleri ile ilişkilerini “olduğu gibi alarak”, bazı İslami kavramları da bunlara dışardan eklemleştirerek, ana teması pozitivist düşünce olan ekonomi bilimini, İSLAM EKONOMİSİ haline dönüştürdükleri görülmektedir. Böylece de İslam ekonomisi çalışarak esasında İslam’ın özüne uygun bir iktisat ürettikleri sanısı, bu kesimlere hakim olmuştur. Böylece sözde İSLAM EKONOMİSİ çalışmalarını geliştirdikleri sanısına kapılarak İslam düşüncesine sahip ekonomistler, esasında birinci sınıf “obskurantist, taklitçi ve aktarmacı”lığın verdiği kolaycılığı ile bir pozitivist-materyalist ekonomist konumuna düşmüş olmaktadırlar. Bu haliyle de İslam dünyası, oryantalizm ve pozitivist sosyal düşünce yöntemine gösterilen bağımlılık ile İslam’ın tevhidi iktisat düzen anlayışının ne ilmi bilgisini nede onun ictimai düzene yön verici niteliğini ortaya koyamayacak bir konuma itilmiştir. Böylece İslam ekonomistlerinin pozitivist düşünce yöntem bazlı İslam iktisadına yaklaşımları, tevhidi iktisat ilim anlayışını özgün olarak kavrama içerisinde bulunamadıklarını ortaya çıkarmaktadır.
ii- Tevhidi iktisat Aklının Üretimi Gerçekleştirmedeki
Yöntem Anlayışı
İslam’ın kendisine özgü tevhidi iktisat anlayışında üretim kuramı açısından servetlerin oluşumu, dağılımı, çoğalması bölüşümü yani paylaştırılmasında takip edilen yol ve yöntemi de diğer unsurlar gibi pozitivist liberal ve pozitivist sosyalist iktisat anlayışının her ikisinden de nitelik olarak farklılık taşımaktadır. İslam’da tüm bu unsurlar tevhit düşüncesine göre tevhidi hak anlayışı bağlamında denge, sınıfsızlık, sömürüsüzlük ve tekelcilik olmaksızın gerçekleştirilir(Hamitoğulları 1988: 327).Buna göre pozitivist ekonomi bilimi ile tevhidi İktisat anlayışlarının karşılaştırmasına bakıldığı öncelikle Liberal ekonomi 19.yüzyılda sistemleşti ve her yüzyılda form değiştirerek yeni durumda yeni sömürü alanı açmak için kendi içinde bir formel değişim yaşamaktadır. Oysa İslam’ın tevhit anlayışına dayalı iktisat ilmi ve iktisat anlayışı 7. Yüzyıldan kıyamete kadar geçerlidir. Pozitivist-liberal –kapitalistlerin ve onların tesirine girmiş bir kısım İslam ekonomistlerin dediği gibi “İslam, İhtiyaç ekonomisi” anlayışına sahiptir ve onunda günümüzde karşılığı yoktur deyip bir kenara atılamaz.
İslam’ın tüm zamanlarda yani tevhidi zaman anlayışı ile kıyamete kadarki süreçte kendisine özgü tevhidi iktisat anlayışı ile toplumda bir üretimin yapılmasını gerekli görür. Bu ise Tevhidi iktisatın üretimi gerçekleştirme anlayışını bilmemizi gerekli kılar. İslam’ın Tevhidi üretim anlayışı; servetlerin oluşumunu, onun dağılımı, bu servetlerin çoğalması ve bölüşümü yani paylaştırılmasında takip edilen yol ve yöntemi hep vahyin emrine girmiş bir akla sahip insanın (iktisatçının) Tevhidi Düşünceye dayalı bilgi yöntemi ile bunları ortaya koyduğu söylenebilir. Bu üretim gerçekleştirme yöntemini ortaya koyuşu ise pozitivist liberal ve pozitivist-sosyalist ekonomi bilim anlayışının her ikisinden de nitelik olarak farklılık göstermektedir. Çünkü İslam’da tüm bu üretim unsurlar tevhit düşüncesine göre tevhidi hak anlayışı bağlamında denge, sınıfsızlık, sömürüsüzlük ve tekelcilik olmama ile oluşmamakla birlikte(Hamitoğulları 1988: 327), bu tevhidi iktisadın iki dünyacı boyutu ya da ahiretteki sorgu yönünün bulunması niteliği de, onun materyalist içeriğe göre ele alınmasını engellemektedir. Tevhidi İktisat anlayışının iki dünyacı zihniyet taşıması onun uygulandığı tüm toplumlarda hangi teknolojik düzeyde bulunurlarsa bulunsunlar onlara dünya hayatında; huzur denge, sınıfsızlık, tekelcilik olunmadan bir iktisadi döngü ve iktisadi yaşayış düzeni ortaya koymaktadır. Öte dünyada ise sömür ve kul hakkına girmemeden dolayı ilahi azaptan uzaklaştırarak cennet huzuru ve sevincini sağlamaya yol açabilmektedir. Fakat liberal pozitivist ekonomi bilimi ve ekonomi zihniyeti; servetlerin azınlığı oluşturan elitler vasıtasıyla tekelci birikimde yoğunlaşmanın üzerinden ekonomik gelişmesinin yapısını inşa etmektedir. Bu azınlıkçı oligarşik ekonomi yapıyı besleyen pozitivist ekonomik zihniyet, sosyolojik bünyede; çatışma, sömürü, emperyalizm ve gelir dağılımı farklılaşmasını ortaya çıkararak bunun üzerinden beslenir. Böylece tüketim, yatırım, ücret, istihdam, sosyal güvenlik modern toplumun toplumsal kesimleri arasında önemli farklılıkların oluşmasına yol açan adaletsizlikçi bir niteliğe sahiptir. İslam ise maddi dünya yaşamındaki üretim, yatırım, ücret, istihdam,… gibi unsurları vahyin emrine girmiş akıl ile ele alarak tevhidi iktisat anlayışını kendine has özgünlüğü çerçevesinde sömürüsüz ve dinamik bir iktisatı kıyamete kadar ortaya koyma niteliğine sahiptir. Bunun her dönem sağlanabilmesi içinde tevhidi iktisat aklına sahip Tevhidi düşünce yöntemine göre ilmi bilgi inşa edebilecek öğretim üyesi, aydın, vs. oluşturabilmesi elzemdir. Buna göre İslam’ın tevhidi İktisat düşüncesine dayalı iktisadi yapılanmasının temelinde; insanca bir iktisat, adaletli, dengeci bir iktisat ve tevhidi aklın yön verdiği akılcılığa sahip bir iktisat anlayışının oluşturduğu bütüncüllüğe göre üretim-bölüşüm ve tüketim anlayışının hâkim olduğu bir iktisattan söz etmek mümkündür(Hamitoğulları 1988: 327). Bundan dolayı İslam’ın tevhidi iktisat anlayışı vahyin yön verdiği bir ilahi yöntem ve bakış ile öncelikle “kul insanın” dünya hayatında ihtiyaç içinde bırakılmasına, adaletsizliğe uğratılmamasına, sömürüye maruz kalmamasını için
Tevhidi Düşünceye dayalı iktisat üretim süreci ;
“üretim—-> tüketim—-à üretim”
etkileşimine bağlı olarak tavır alır. Bu etkileşim sürecinin oluşum dayanağı ise Allah’ın insanı ve kâinatı yaratmasındaki temel amacın kendi güzelliğinin tanınmasıdır. Buna göre İslam’ın “tevhidi iktisat” ilminin inşasının ana zihniyet “sevgi” teması üzerine kurulmuş olduğu ortaya çıkmaktadır. Yani Allah’ın yarattığı hiçbir kul aç bırakılmayacak, tekelciliğin ve sömürünün adaletsizliğin, piyasadaki suni kıtlığın pençesine terk edilmeyecektir. Her kulun açlığının önlenmesinde Tevhidi iktisat düzeninin öncelikle kulun açlığının giderilmesi onun gıda ihtiyacının bertaraf edilmesi en öncelikli iş olmaktadır. Bundan dolayı Allah’ın en şerefli yaratmış olduğu “insan”ın, Allah’ı en kamil şekilde sevgi yolu ile tanıma niteliğinden dolayı “kul insanın” aç kalmaması, İslam “üretim” merkezli bir iktisat düzenin temeline oturur. Yani Allah’ın yarattığı en üstün ve şerefli varlığı olan insan, Allah’ı sevgi ile en derin tanıma özelliğine sahip olduğundan Allah’ın kullarının aç bırakılmayacağı bir iktisat düzeninin kurulması amaçlanır. Bu üretim de, tüketimi oluşturacaktır. Tüketim neticesinde kul insan yeniden aç bırakılmaması için sürekli yeni üretim geliştirecektir. Bu kıyamete kadar geçerli bir işleyiş olduğundan bu ilişkisini diğer iktisadi unsurları dış ticaret iç iktisadi, tevhidi sermaye, tevhidi üretim tüketim anlayışları, diğergamcı iktisat zihniyeti, devre mülk ve emanet anlayışlarını içeren iktisat aklı hep bu döngünün canlı ve sömürüsüz gerçekleşmesi için bu üretim döngü ilişkisi şeklinde düzenlenir.
Modern Batı ekonomi düzeninde ise; ana itici unsur liberal kapitalist girişimci bireyin kar maksimizasyonudur. En temel sahip olunması gerekli unsurdur. Her şey liberal –kapitalist girişimcinin piyasa payının büyütülmesi üzerine oturur. Liberal-kapitalist girişimcinin teoride tam rekabet söylemi ile geliştirilen kuram gerçekte bu girişimci ya da elitist girişimci gruplarının tekel ve tröst hakkının gelişmesi ve korunması esastır. Bunun sağlanabilmesi içinde girişimci bireyin ürettiği malları tüketilmesi merkezi önem konumundadır. Bundan dolayı liberal –kapitalist ekonomi “tüketim” merkezlidir.
Buna göre pozitivist düşünceye dayalı modern liberal kapitalist ekonomi;
“tüketim–à üretim–àtüketim”
merkezli bir işleyişe sahiptir. Bu ekonomik işleyiş döngüsü, tam da İslam tevhidi iktisat anlayışın zıddını teşkil eder. Liberal –kapitalist egosantrik ve antroposentrik (zenginliğinden dolayı kendisini tanrı yerine koyma zihniyeti) birey merkezli ekonomi bilimi; kar maksimizasyonu, sömürü, gelir dağılımın bozulması, çatışma, tüketim artışı için sürekli talep artışı, hedonizm, tüketimin kabiliyeti kazanmanın sosyal statü elde edilmesine yönelik ekonomi politikalarına meşruiyet sağlanması için vasıta olmaktadır. Böylece modern liberal ekonomi “bilim” anlayışı ile bu bilim anlayışının geliştirdiği yukarıda sayılan ilkelerin üniversal manada meşruiyet kazandırılmaktadır. Yani sömürüye ekonomi “bilim” anlayışı ile dünya çapında meşruiyet kazandırılmış olmaktadır. Bu ekonomi bilimi ve onun üretim döngüsü de “sevgisizlik” üzerine kurulmuş olduğu görülür. Böylece üretim, tüketim, tasarruf, faiz geliri, ithalat, ihracat, dış ticaret, ödemeler dengesi, sermaye birikimi, liberal bankacılık sistemi para ve banka ilişkileri hem bu modern ekonomi biliminde liberal kapitalist girişimci bireyin tekelci sömürü hakkını meşrulaştırmak için kullanılır. Böylece İslam’ın tevhidi iktisat anlayışı iman esasına göre anti tekelci, kul insanı merkezine alan bir iktisat anlayışı ile denge ve adaletçilik yönüyle kıyamete dek tüm zamanlarda tüm toplumsal yapı üzerinde huzur ve dayanışmayı gerçekleştirecek iktisat araçlarına sahip olduğu söylenebilir(Şimşek 2016: 320).
Sonuç olarak Tevhidi Düşünce toplum görüşüne sahip Türkiye 19.yüzyılda itibaren liberalleştirilme uygulamalarına tabi tutulmuştur. Türk Toplumu özellikle 1.İktisat kongresi ile 1923 ve sonrasında pozitivist düşünceye dayalı materyalist içerikli liberal ekonomik modeli benimsemiştir. Buna göre aynı modern Batı medeniyetinde olduğu gibi her şeye “ekonomi” gözünden bakan bir ekonomi merkezli materyalistleştirilen yeni bir toplum yapısının oluşumunun içine çekilmiştir.
Türkiye’de resmi bağlamda pozitivist düşünceye dayalı liberal –kapitalist modele göre oluşmuş liberal –kapitalist girişimcinin faydacılığı üzerine kurulu bir ekonomik anlayış, mevcut hale getirilmiştir. Bu süreç hala devam etmektedir. Buna göre Türkiye’de henüz TEVHİDİ DÜŞÜNCE İLMİ YÖNTEM anlayışına dayalı bir “iktisat ilmi inşası” ve “iktisat ilmi uygulaması” fiilen söz konusu değildir. Ancak Tevhidi Düşünce İlmi yöntemine dayalı iktisat yöntem anlayışının arayışı da çok belirgindir. Fakat bu konuda yüzeysel çalışmalarında “İslam ekonomisi” bağlamında pozitivist ekonomi ilkleri ışığında İslam ekonomisini anlama çalışmaları şeklinde yüzeysel düzeyde kalınarak yapıldığı görülmektedir. Üstelik bu İslam ekonomisi inşa çalışmalarına da oryantalist bakış açılı obskuratizmin içine çekilmiş bir taklitçilik ve aktarmacılık zihniyetiyle de yapılmakta olduğu görülmektedir. Oysa bu konuda hakikat şudur: İslam’ın tevhidi iktisat anlayışı ve tevhidi İktisat ilmi asla “İslam ekonomi bilimi” başlığı altında ele alınamaz. İslam’ın tevhit anlayışında “İslam ekonomisi” anlayışı bulunmamaktadır. Bu kavramı yukarıda da ifade edildiği gibi İslam adına kullanmak, oryantalizme aracılık etmek manasına gelmektedir. Bu kavram ancak İslami görünen ama esasta “GRİ” İSLAM EKONOMİST” liğini içeren ve onu besleyen bir mahiyete sahip olduğu söylenebilir.
Günümüzdeki cari uygulaması açısından Türkiye’de Tevhidi Düşünce ilmi yöntem anlayışına dayalı bilgi inşası, Türk Üniversite yapılanmasında ve onun çıktısı olan akademik insan düzeyindeki kesimlerin bilgi öğretiminde unutturulduğundan, 21.Yüzyıl BÜYÜK TÜRKİYE’sinin inşası için ;
-Öncelikle bu ilmi yöntemin bilinmesi, öğretilmesi
-sonrada buna göre bir Tevhidi Düşünce ilmi yöntem anlayışının inşa ettiği iktisat ilmi inşasına göre FERT-TOPLUM DENGESİNE DAYALI “MİLLİ ve MANEVİ BÜTÜNCÜL İKTİSATIN” yani tevhidi İktisat ilminin stratejisinin ve siyasetinin belirleme imkanını fiili olarak oluşturulması zorunluluğu bulunmaktadır. Buna göre Tevhidi Düşünce yöntem bilgisini ördüğü evren/sistemi içinde tam olarak kalınarak, Tevhidi Düşünce bütüncül yöntemine göre tevhidi milli-manevi bütüncüllük içeren iktisat bilgi inşası gerçekleştirilmiş olsun. Oysa bu yeni inşa ilmi faaliyeti günümüzde genelde ilim dünyasında ve özelde ise özellikle Türk-İslam bilgi geleneğinden gelen öğretim üyeleri arasında dahi tam olarak mevcut değildir. Türk-İslam bilgi geleneğinden gelen öğretim üyeleri arasında daha çok “gri” alan bilgi yapılanmasının mevcut olduğu görülmektedir. Yani pozitivist -hermonotik bilgi kök karma yapısıyla sekülerleştirilmiş İslam bilgi inşası içinde olma halinin söz konusu bu kesimin yaygınlığı ifade edilebilir.
Mevcut modern liberal ekonomi bilimi; her şeye ekonomik kar ve menfaat duygusu ile bakan, mikro ekonomiye, makro ekonomiye, para, banka, finans, uluslararası ticarete yönelik ekonomilere bireyci, tekelci, kar maksimizasyonu temelli bakarak, bütün bu alanlardaki ekonomik bilimi parametrelerini pozitivist liberal kapitalist girişimcinin sömürüsü merkezli ekonomi bilimi ortaya konulur.
Tevhidi Düşünceye dayalı iktisat ise Türk-İslam kültüründen tepedeki hakim kurum ise ekonomi değildir. Tepedeki hakim kurum tevhidi din anlayışıdır. Buna göre de İslam iktisada; üretimde, tüketimde, tasarrufta ,yatırımda, uluslararası ticarette, işletme iktisadında, ülkeyi topyekun kapsayan iktisadi tutum, tavır alışlarda Tevhidi Düşünce anlayışının madde + mana bütüncüllüğüne göre kul hakkı – sömürüsüzlük, sınıfsızlığı, adil dağılım içeren ve iki dünyacı, emanet kültürü ve devre mülk anlayışı içeren bir iktisat ilmi inşa etmektedir. Bu alanlarda Tevhidi Düşünce bütüncül akılına göre iktisatın kendi içinde araçları ile yeniden bir sistem kurulacak Tevhidi Düşünceye dayalı yeni bir iktisat ilmi inşası yani tevhidi iktisat ilmi inşası için;
Türkiye’de fert–toplum dengesinin kurulmasını sağlamak, faizin sömürüsünün önü geçilmesini mümkün kılmak, gelir dağılımı farklılaşmasını en düşük düzeye indiren diğergamcı iktisat toplumuna geçişi sağlayan huzurlu bir iktisatı ortaya çıkarmak, tekelci sermaye birikimi yerine “emanetçi iktisat zihniyeti” sermayeyi tabana yayan, fert-toplum dengeci iktisat uygulamalarını gündeme getirerek, büyüyen, israf edilmeyen, para ile iman arasında ideal dengeyi kurulabilen dinamik bir Türkiye’nin kendi milli + manevi bütüncüllük içeren tevhidi iktisat ilmi yapısının kurulmasının gereği bulunmaktadır. Tüm bunları yeniden inşa edebilecek insan unsuru ise; hem Batı pozitivist düşünce ve ekonomi bilimini bilecek hem de aynı anda Tevhidi Düşünce bilgi yöntemine göre inşa edilmiş tevhidi akıl yapısına sahip tevhidi iktisatçı olma vasfına sahip 21. Yüzyıl yeni tip yetiştirilmiş öğretim üyesidir. En büyük ihtiyaç da bu unsurdur.
KAYNAKÇA
Hamitoğulları, Beşir; İktisadi Sistemlerin Temelleri, Risale Yayınları, 1988,İstanbul.
Şimşek,Osman; Tevhidi Düşüncenin Düzen Kurucu “İctimaiyat
Felsefesi(ToplumFelsefesi),İçtimai sistemin Kuruluşunda Tevhidi
Düşünce ve Toplum Felsefesi, Edi: O.Şimşek,Otorite
Yayınları,2018,Ankara.
-Şimşek, Osman; Medeniyet ve Sistem İnşa Edici Vasfıyla Tevhidi Düşünce,
İLMAR(İlmi ve Metodolojik Araştırmalar Derneği) Yayınları,
2016,Ankara.
Tabakoğlu, Ahmet ; İslam ve Ekonomik Hayat, Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları,1988, Ankara.