YENİ TÜRKİYE’NİN GELİŞİM SÜRECİ; 1 KASIM 1922 DEN, 1 KASIM 2015’E İÇTİMAİ DÖNÜŞÜM
Osmanlı Devlet anlayışı; İslam medeniyetinin Kur’an-sünnet çizgisine dayalı kâinat anlayışının üretmiş olduğu sosyal sistem düzenin hâkimiyetinin içine, Asyavi Türk töresinin İslam ahkâmına uygun olanlarının yerleştirilmesi üzerine oluşmuştu. Türkiye’de saltanat kaldırılması 1 Kasım 1922 iken şu anlama gelmekte idi; Osmanlı Devleti’nin 600 yıllık özgün yapısına son verilmesini ifade etmekteydi. Öte yandan da, Yine 1 Kasım 1922; Osmanlı Devlet saltanın yerine pozitivist, liberal –kapitalist menşeili ulus-devlet anlayışının oluşturulması zeminin hazırlanmasını da ifade etmekteydi. Bu manada 1 Kasım 1922, cumhuriyetin liberal-kapitalist temelli laisizimci, jakobenci uygulamalarını hayata geçirecek devrimlerin oluşmasının alt yapısının tarihi olarak da görülebilir. Saltanatı kaldırmış pozitivist temellendirmeli Yeni Modernist Türkiye, 1946’dan itibaren de çok partili siyasi hayat geçirilerek, liberal kapitalizmin içine “sığdırtılmış, tıkdırtılmış” bir merkez sağ anlayışını inşa etmiştir. Bu merkez sağ; liberal Batı medeniyet düşüncesi üzerinden hareket eden bir anlayışla kurgulanmıştır. Bu yeni modernist liberal sağ; Osmanlı geleneğine sahip Müslüman-Türk milletini, liberal-kapitalist ve pozitivist düşünce dünyasına hizmet eder bir konuma sokularak, batıcı, sosyal sisteminin İslam, Osmanlı çizgisine kendisini ait hisseden kitle vasıtasıyla Türkiye üzerinde hâkimiyet kurulan bir süreç yaşanmıştır. Çünkü bu kitlenin nüfusu Türkiye’nin %65-70 ini oluşturmaktaydı. Dolayısıyla Osmanlı’ya, Osmanlı geleneğine, İslam’ın tevhit düşüncesine kendisini yakın, ona bağlılık hisseden, bu değerlere ait olduğunu düşünen bu kitlenin kontrol edilmesi gereği bulunmaktaydı. Çok partili siyasal hayat bu kitlenin liberalize edilmesine yol açmıştır. Böylece modernist Türk sağı batı medeniyet değerlerine bağımlı kılınarak; seküler medya, jakoben bürokrasi ve tekelci sermaye ile pozitivist-eğitim yoluyla sindirilmiş akademik düşünce adamları oluşturularak, geleneksel Tevhidi/Osmanlı çizgisi mensubu toplumun, kendisine dünyacı dindarlık (protestanlaştırıcı) yaşantı tarzıyla bağımlı kılınması sağlanmıştır.
İslam çizgisindeki ve Orta Asya Türk töresinden gelen bu kesime; ahlak, düşünce, millet, vatan, din, devlet, ümmet anlayışlarının hepsini modern ulus-devlet anlayışının pozitivizm- “liberal-kapitalizm” kabulünün “protestanlaştıcı” (dünyevileştirici din anlayışı) etkisine bağlı yorumlama yeteneği (!) kazandırılmış olduğu görülür.
Yine Osmanlı saltanat anlayışına yakın duran bu modernistleştirilmiş gelenekçi bilinen sağ, liberal hale getirilmiş Türkiye nüfusunun %65-70 bandına denk düşmekte olduğu yukarıda ifade edilmiştir.
Türkiye’nin Tevhit/Osmanlı gelenekçi çizgisinden gelen bu % 65-70’lik kesim; liberal kapitalizmi, etnikliği, laikliği, laisizmi, jakobenizmi, PKK’yı, pagan sosyal düşünce anlayışını bilim olarak sunulmasına dayalı zihni terbiyeye tabi tutulmuştur. Böylece Türkiye’nin savunma sanayisinde, askeri endüstriyel alanlarında, jakobenci medya zihniyetinin güçlenmesinde, saltanı kaldıran modernist yapının etkinliği belirleyici ve yön tayin edici olmuştur. Bu noktada tüm bu alanlarda küresel Wall Street’e bağlılığın sağlanmasında, onun hoş ve imrenilecek bir noktada bulundurulması hep sağ kesimin “tıkdırtılmış, sığdırtılmış” halini kullanarak oluşturulmuştur. Böylece saltanat kaldırıcı bürokratik kesimin etkinliği, hâkimiyeti ve hegemonyası, sağ kesimin “dondurulmasıyla” sağlamlaştırılmıştır.
Geçen bir 93 yıl sonrası aynı tarihte (1 Kasım 2015) milletin yerli işbirlikçilerin, sahte etnikçilerin, kadim din, vatan, millet kavramlarını kullanan “cahil-işbirlikçi” zihniyetlerin, son seçimle beraber liberalleştirilmiş sağın bir anda Tevhidi Düşünce/Osmanlı hükümran devlet aklının her türlü manipülasyona rağmen yine ayağa kalkması, yaklaşık 90 yıldır kullanılan Türkiye’nin önünün açıldığı anlama gelmektedir. 1 Kasım 2015 seçimleri bu yönüyle derinlikli bir anlama sahip konumdadır.
Medeniyetler mücadelesinde vasıta olan unsurlar bulunur, bunlar modern dönemlerde akımlar, partiler gibi düşünülebilir. İslam medeniyetini 13.yüzyıl sonlarından itibaren Osmanlı Devlet yapısı üzerinde şekillenen görünümü, 1 Kasım 1922 günü siyaseten modernist yapının isteği sonucu kaldırılmıştır. “Hak” esması bir başka Kasım günü ise modernist, paganist Batı medeniyetinin pozitivizm-liberal-kapitalist siyasal anlayışını, Türkiye üzerinde bir partinin araçsallığında sonlandırmıştır. Bundan dolayı en temelde, derinde siyasal sistem-medeniyet ilişkisi ekseninde dünya ve Türkiye siyasetine bakıldığında esasında Türkiye siyasal sistemi, “din-devlet-ahlak” üçlüsünün etkileşimine dayalı yeni bir siyasal anlayışı ortaya 1 Kasım 2015 seçim sonuçlarıyla ortaya koymuştur. Bir başka ifade ile Tevhidi/Osmanlı devlet geleneği çizgisinin, bütün karşı unsurların en yüksek direnme çabalarına rağmen 31 Mayıs 2013’ten bu yana da aralıksız olarak medeniyet değişiminin önünü tıkamaya yönelik çabalarında sonlandığını ifade etmektedir.
1 Kasım 2015 seçim sonuçlarına göre:
AK Parti : % 49,6
CHP : % 25
MHP : % 11,9
HDP : % 10,8
oranında oy almakla esasında medya, masonluk, jakobenizm, pozitivizm, liberalizm, sekularizm, lüks tüketim teşviki, erotizm, hedonist gençliği “hayatını yaşa” sloganıyla kadim kültürümüze karşı asileştiren, onu hedefsizleştiren, kadına özgürlük adı altında Tevhidi/Osmanlı geleneğine dayalı “anne” istismarı ile Türk-İslam nesli ve ailesini bozmaya yönelme gibi Batı medeniyetinin temel söylem ve uygulamalarına karşı “dondurduğunu” sandığı Türk–İslam ve Tevhidi/Osmanlı Devlet gelenekçiliği çizgisindeki Türk sağının kendi meydan okumasına çatmıştır.
Yine bu seçim esasında Türkiye’de bir etnik sorun olmadığını, ya da Kürt etnisitesi varlığının olmadığını ortaya koyan açık bir sonuç çıkarmıştır. Türk–İslam geleneğinden gelen Tevhidi-Osmanlı gelenekçi çizgisindeki düşünce/ilim adamlarının kendi özgün(tevhidi) sosyal düşünce bilgilerine dönerek yeni, özgün bilgi ürettiklerinde pozitivist sosyal bilim geleneğinin Kürtleri etnikleştirici bilgi kümelerinin hayali, sübjektif ve uydurma olduklarını öncelikle kendilerinin ortaya koymalarındaki sosyolojik sürecin uygunluğu, bu seçimlerle bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Sonuç olarak 1 Kasım 2015 seçimi en geniş manada; kendi medeniyet değerlerimizle ve Tevhidi sosyal düşünceye göre, sosyal ilimleri yeniden inşa etmeye gerek duyulduğunu ve bunun mümkünlüğünün halk nezdinde ortaya koyulmasını ifade etmektedir. 21. yüzyıl Yeni Türkiye’si de ancak bu özgün bilgi üretme anlayışına bağlı ilim adamlarının “dondurtulmuşluktan, sığdırtılmışlıktan ve tıkdırtılmışlıktan” çıkmalarından sonra Tevhidi-Osmanlı devletçi geleneğine göre yetiştirilmeleriyle mümkünlük taşımaktadır. Bütün bu yeni ilim adamları tiplerimizle, 21. yüzyıl özgünlüğündeki uyarlamalar eşliğinde Yeni Türkiye’nin, kültür ve düşüncedeki dönüşümle ortaya çıkması beklenebilir.