İLMAR

Hayırlara Anahtar, Şerlere Kilit

2. YENİ TÜRKİYE İNŞASI VE 3. KÜRESEL “DÜNYA SİSTEM OYUNU”

Doç. Dr. Osman ŞİMŞEK
Doç. Dr. Osman ŞİMŞEK

Osmanlı Devleti 1854’de ilk kez  İngiltere içindeki Rothscild Ailesinden borç alarak, Osmanlı son dönemi ve sonrasında 1. Yeni Türkiye’nin İngiltere görünümlü Rothscild Ailesi’nin Türkiye üzerindeki etkisinin   oluşum göstermeye başladığı görülür. Bu ilişki yoluyla 1. Yeni Türkiye’nin,  küresel dünya sistem oyununun içine çekildiği görülür.

1.Dünya savaşı 1914-1918 yılları arasında  4. Yıl sürmüştür. Bu dünya savaşında yaklaşık 7-8 milyon insanın ölümü gerçekleşmiştir. Sonuçta ; Paganist Batı medeniyetinin liberal-kapitalizmi, Tevhidi  Osmanlı mirası üzerindeki  ana paylaşımı tamamlamıştır. Böylece bu paylaşım temelinde, Batı medeniyeti, kendi arasında yeni güç bölüşümünü gerçekleştirmiştir.

  1. Dünya savaşı paylaşımı ve İngiliz Sanayi medeniyeti, “petrol-sanayi- liberal girişimcilik” üzerinden dünya sistemi  sömürüsünü  oluşturmuştur. Bu sömürücü sistem oyununun; “din-kültür-iktisat- medeniyet/umran” ekseninden hareketle değerlendirildiğinde, aşağıda bazılarına değinilen sonuçları gerçekleştirdiği görülür ;

– İslam’ın yeryüzü üzerinde yön verici siyasal ve kültürel etkinliğini yitirmesine,

-Cetvel ile çizilmiş başta Hicaz Bölgesi olmak üzere Osmanlı’nın parçalanışına,

– Bunun yerine bu bölgede ağırlıklı olarak İngiliz etkisine bağlı küçük küçük ülkelerin oluşturulmasına,

-Petrolün en önemli sanayi hammaddesi olduğunun açığa çıkması ve böylece petrol fırtınası üzerinden estirilen bir “ekonomi-din- medeniyet sistemi” savaşının yeni dünya sistem oyunu kurmasına,

-Türkiye’nin özellikle İngiltere marifetiyle, Doğu ve Güney- Doğu sınırlarının muğlak,  her an etnik, mezhepsel bir karışıklık oluşturmaya açık  bir coğrafi çizim ile başbaşa bırakılmasına,

–  Liberal-pozitivist ve “salt” Batı modernist değerleri üzerine kurulu  1. Yeni Türkiye’nin 1923’de “ne İngiliz ne de Amerikan  mandacılığı” kabul edilemez,” Tam Bağımsız ve ulusal idareyi egemen kılma”  görüşü benimsenerek kurulduğunu bize yıllarca okutturulduğu tarih bilgisinin oluşturulmasına yol açmıştır.

Sonuçta bu “Tam Bağımsızlık”  üzerine kurulan ve bizlere okullarda böyle okutulan tarih bilgisi üzerinden 1. Yeni Türkiye’de ;

– Fransa’da ortaya çıkan “ gördüğün “var”dır, görmediğini de “yok” sayan  atesitik pozitivist dünya görüşünün, toplum ve devlet felsefesinin düşünce anlayışının  oluşmasına ve toplumunu buna göre kurgulanmasına,

– Modern Batı iktisat modeli  adına tekelci devlet kapitalizminin ve ardından tekelci devlet eliyle zenginleştirilmiş İngiliz klasik iktisat  anlayışı ve Smithyan ,Ricardogil liberal girişimciliğinin devlette ve ekonomi politikasında benimsenmesine,

– Modernlik adına “din”e doğma denilip,  Türk –İslam  anlayışının tevhidi din anlayışı yerine; sekülerleşme, laiklik, laisizm gibi ” la-dini” anlayışların Fransa’dan alınarak  iç siyasal düşüncenin bu anlayışlara göre düzenlenmesine,

–  Demokrasi, çok partili siyasal hayat ve haklar denirken, Fransız jakobenizmi ve İngiliz jakobenizme göre siyasal hayatın modern liberal Batı ‘ya göre uyarlanmış bir şekilde oluşturulduğuna,

-Modern “bilim” denilerek Tevhidi Düşünce’nin Türk-İslam medeniyetinin kainat ana sistem kurucu “ilim” anlayışından uzaklaşılmıştır. Modern salt akılcı “bilim” anlayışı,  “Tam Bağımsız”lık iddiası taşıyan  1.Yeni Türkiye ‘nin  devlet ve toplumuna yönelik gündelik hayatına yön verir olmuştur. Bu temel salt pozitivist bilimci düşüncenin uygulamaya geçirilmiş bazı örnekleri ise şöyle meydana çıkmıştır;

-Lozan ile birlikte Batı’lı hukukçuların devletin tepesinden aşağıya doğru

1.Yeni Türkiye’nin hukuk sistemini oluşturmada yön verici olmuşlardır.

Buna göre “Tam Bağımsız Türkiye” adına  modern Batı pozitivist hukuk

anlayışı ve   onun zihniyet kurgusunu,  günümüze değin carilik taşımaktadır,

 

– 1926’da Gazi Eğitim Enistitüsü kurularak, modern pozitivist eğitim felsefesi

üzerin “Tam Bağımsız Türkiye”nin eğitim felsefesi bati’laştırılma üzerine

şekillendiriliyor,

-1928’de Anayasadan devletin dini “İslam”dır tabiri çkartılıyor,

– 1932’de Ezan Türkçeleştirilmiş okumasına geçiliyor (sadece Hayyal el felah

kısmı “haydi kurtuluşa” kısmı Arapça bırakılmıştır),

– Yine 1932’de Ayasofya Camii, tamirat bahanesi ile İslami İbadete kapatılmış

ve  bu tamirat resmiyette hala tamirat devam  ediyor gözükmekte…,

– 1937’de anayasaya laikliğin sokulması ile “Tam Bağımsız”  ve “mandacı

  olmayan”  söylemle yola çıkılan  1. Yeni Türkiye’nin başta hukuk, eğitim, ekonomi, devlet felsefesi, siyasal kavramlar ve modeller oluşumu tamamlanmıştır. Oysa ne pozitivizmin, ne laikliğin, ne laisizmin, nede jakobenizm, klasik liberal ekonomi’nin bin yıllık Türk-İslam, 1400 yılık daİslam’ın Tevhidi Düşüncesine  dayalı bilgi anlayışı ve toplum görüşü ile ne alakası olabilir.

  1. Yeni Türkiye’nin Tam Bağımsızlık ile yola çıkıp, fakat pozitivist, Batı’cı olan, yeni bürokrasinin başta; eğitim, hukuk, düşünce(felsefe), iktisat alanlarında dünya küresel sistem aklına göreye tiştirilmesi ve bunlar üzerinden “devlet” olunmasının sağlanması oluşturulmuştur. Böylece bu  yeni seküler bürokrasi kesimi; İslam, Tevhid, milli düşünce şuuruna “karşı bir bakış ve zihniyet sahibi olarak”, devletten, toplumdan olabildiğinde yerli, milli, Kur’an –sünnet çizgisine dayalı manevi  anlayışı ve bunlara yönelik toplum görüşüne sınır koyma mücadelesi veren jakoben niteliğini geliştirmiştir. Buna göre de modernist, pozitivist salt akıl tapıcılığına yönelik bir sosyal düşünce anlayışını ve sosyal bilimler bilgi metodolojisinin, “Tam Bağımsız” lık ile yola çıkan 1. Yeni Türkiye’nin devlet yapısına hakim kılanarak, devlete ve topluma yön verebilecek yeni aydın tipini bu kültürlendirme üzerinden kurmuştur …

Böylece sonuçta;

20.yüzyılın başında birinci  dünya sistem oyununda 1. Yeni Türkiye, “Tam Bağımsızlık” anlayışı  ile yola çıkmış ancak yukarıda sayılan başta Fransız sosyal düşünce ve İngiliz siyasal anlayışı temelli Batı’cı  düşünce ve sisteminin alt unsurlarıyla yola devam edildiği ortaya çıkmıştır.

İkinci dünya savaşı ise 1939’ da başlayıp 1945’te sona ermiştir. 6 yıl süren bir süreç yaşanmıştır. Yaklaşık 57 milyon insanın ölümüne yol açmıştır. İkinci dünya sistem oyunu içeriğini oluşturan bu savaşın günümüzdeki küresel kaosun oluşma temellerine bağlayan sonuçlarından bazılarına baktığımızda;

  • 1807 ‘den itibaren aşama aşama dünya sistemine hakim ve yön verici Rothscild Ailesi- İNGİLTERE etkileşimi, bu savaş sonucuyla birlikte, Batı medeniyet liderliğini protestan bir devlet olan ABD’ye devretmiştir. Protestanlık’da Sombart’ın “Kapitalizm ve Yahudilik” adlı kitabına göre yahudiliğin temel ilkelerinin hiristiyanlık içinde mezhepleştirilmiş  şekildeki hali olarak belirtilir.
  • Yeni Kral ve yeni oyun kurucu artık Hırıstiyan-yahudilik etkisindeki protestan ABD olmuştur.Bu ilişkide Rothscild Ailesi, Amerikan Devletine özellikle kurumlar üzerinde  yön verici  bir ilişki ağı sistemleştiriyor. Örneğin FED Rothscild Ailesinindir.
  • Enformasyon toplumuna geçilmiştir. Merkezi bilgisayar sistemi, devlette kullanılmaya başlanmıştır. 1989’dan sonra dijital network ağı üzerinde enformasyon toplumu, kendi içinde ikinci evresine geçmiştir. Böylece küresel ölçekte algı yönetimi her insana anında tesir edebilecek bir “hızlı ve küçülmüş dünya” sürecine girilmiştir.
  • Petrole ilaveten Doğal Gazın giderek sanayi ve siyasal hegomanya da belirleyiciliği anlaşılmaya başlanmıştır.

İngiltere 20.yüzyıl süreci sonlarından itibaren ABD’ye kaptırılan Dünya sistemine yön verme liderliğini geri alma süreçlerini girmeye başlamaktadır. ABD’nin milli yapısıyla çatışma sürecine giren yeni bir liderlik mücadelesi ortamı gizliden gizliye oluşmaya başlamaktadır.   Artık yeni bir dünya sistemi kurulmasına yöneliş başlamaktadır. Burada taraflardan biri bünyesindeki Rothscild Ailesi’ni tasfiye etmek isteyen Yerli Amerika ve karşı tarafta yani ikinci grup olarak “İngiltere- Rothscild Ailesi-Çin” bağı oluşmaktadır.

21.yüzyılın başında küreselleşme, yeni bir dünya düzeni ortaya çıkarmıştır. Bu düzeninde savrulması sonucu 2011’den itibaren, Suriye üzerinden şekillenen bir vesayet savaşına girilmiştir. DEAŞ, PYD, PKK, FETÖ gibi terör örgütleri üzerinden yapılan  bu vesayet savaşları, üçüncü dünya sistem oyununun kurulmasına yönelik son nihai evre olan Katar krizine kadar, bir yöntem olarak vazife yapmıştır. Bu son nihai evrede artık veasayet savaşalrıda vazifesini tamamlamış, bunun yerine  ülkelerin sıcak savaş temasına yönelik bir mahiyete yönelmenin başladığı anlaşılmaktadır.

Katar krizi, üçüncü dünya sistem oyununa göre, ülkelerin doğrudan doğruya  karşı karşıya geldikleri bir sıcak savaş temasına doğru yönleşi açık ettiği bir durumu ortaya çıkarır gözükmektedir. Birinci dünya savaşını 4 yıl, ikinci dünya savaşının 6 yıl süren bir zaman sürecine yayılarak dünya sistem oyunu kurulmuştu. 3. Dünya sistem oyunu da 2017 sürecinden itibaren her an ülkelerin doğrudan sıcak savaşa dönüşebilecekleri yılları içerebilecek bir zaman aralığının başlangıcını oluşturduğu söylenebilir.

Bu  gelinen noktada “Türkiye”  ve “Dünya” açısından iki durum söz konusu olmaktadır.

Bunlardan ilki Türkiye için  durumu değerlendirdiğimizde ;1. Yeni Türkiye , Birinci dünya savaşı sonrasında “Tam Bağımsızlık” hedefi ile ortaya çıkıp modernist bir toplum görüşü ile sürecini devam ettirdiğini yukarıdaki örnekler eşliğinde  açık olarak ortaya konmuştur.

Günümüzde ise  2. Yeni Türkiye  İnşa iddiası ve “Yerli ve Milli” bir Türkiye vurgusu konuşulmaktadır. “Yerli ve  Milli  bir Yeni Türkiye”’nin oluşabilmesi için  özgün değerlere dayalı ,

kültürel bir düşünce, milli ve manevi bütünselliği göre düşünebilen  devlet yönetici(bürokrat, teknokrat),yine bütüncül düşünebilen ilim adamları ve milli üniversite,  milli hukuk, milli iktisat , gerçek milli eğitim, milli girişimcilik …sistemlerinin kurulması ve buna göre yeni bir modelin yapısal olarak ortaya konması gerekir. Aksi takdirde bu tür zihni, kültürel  başat düşünce dönüşümü olmadan önceki gibi ” Tam Bağımsızlık”  ile yola çıkılıp, pozitivist bir toplum olma ile sonuçlanması  gibi aynı hata ve aynı bağımlılaştırılmalar oluşabilir.  Bu durum ise Türkiye’nin  21.yüzyıldaki,  3. Dünya sistem oyununun içine düşen bir payanda olma durumunu  ortaya çıkarabilir.

  1. Yeni Türkiye İnşasının alt yapısının bu duruma düşmemesi için;

-Milli ve manevi değerlerden hareket ettiğini düşünen bürokratik zihniyetin tam kararlı sürece sahip; samimi, ihlaslı insan modeli çizmesi gereği vardır. Yani her an  altı kayabilecek, mevcut duruma güvenmeyen ama  bireysel ikbali için bu mahallede yer alıyor gözüken bir   genel pragmatis bürokrasi yapı görüntüsü ve tutumundan, “ihlaslı hakiki manada yerli ve milli bir yönetici” tipinin oluşumuna geçiş elzemdir. “Yerli ve Millilik” toplum görüşünün Türk-İslam medeniyetinin sistem kurucu kök temeli olan Tevhidi Düşüncenin kültür ve zihniyet anlayışına göre oluşturulması gereklidir. Bu özgün sistem kurucu yapının Tevhidi Düşünce “ilmi” bakışı ile oluşacağının da ayrıca bilinmesi gerekmektedir. Aksi takdirde çözüm sürecinde üretilen siyasal tavır oluşturucu bilginin, ne kadar hatalı oluşturulduğu ve sonunda çözüm sürecinden çıkma zorunluluğu açığa çıkmıştır. Çözüm sürecini,  pozitivist, etnik ayrımcılığı besleyen ve ayrımcılık ile çatışmacılığı geliştiren bu politikaların, “Yerlilik ve Millik” içine ustaca yerleştirilmesini kimler hangi bilgi yöntemlerini kullanarak model olarak kabul ettirmişlerdir? Bu kurgular,  ” anlaşıyoruz derken çukur siyasetini ortaya çıkarmıştır”. Bu tehlikeli gidişin son noktada, ferdi ve mahşeri vicdani sorumlulukla aşılabildiği görülmüştür.

-Türkiye’nin stratejik güvenlik birimlerinin, derinlikli mukayeseli bilgi yöntemine dayalı  tahlil yapma yeterliliğine sahip olan  özel görevli “ülkeler uzmanı” kadrolarının yetiştirilmesi yöntemine  geçmesi zaruridir, gereklidir.  Genel bakışa sahip pozitivist eğitimden geçmiş ve buna hala da devam edilen birkaç meslek memurları ile güvenlik merkezli stratejik bilgilerin üretilmesi günümüz şartlarında anlamlı değildir. Bu “yeni ülkeler uzmanlarının” da bilgi birikimi, pozitivist akademik bilgi yöntemi ile oluşmuş bir bakış açısı ile değil, Türk-İslam medeniyet değerlerin özgün kültür, zihniyet bilgi metoduna ve  bilgi sistematiğine göre oluşturulması şarttır. Aksi takdirde Batı’lı bilgi anlayışının düşünce yöntemine göre “düşünce, bilgi ve  analiz(tahlil)” üretilmesi halinde,  özgün “Yerli ve Milli” fikir bakış açısının üretilmesi,  ilmi metod açısından mümkün değildir. O zaman da başa yani “Tam Bağımsızlık” denmesinde olduğu gibi, Yerli ve Milli Yeni Türkiye İnşası” derken, hiç fark etmeden pozitivist olmaya dönüş halinin yeni bir uygulaması ortaya çıkabilir(“Çözüm” süreci derken” Çukur” siyasetine çekilmek gibi).

Dünya açısından durum değerlendirilmek istendiğinde ise öncelikle  dünyadaki mevcut saflaşmayı ortaya koyarak bu durum üzerinden tahlil  yapmak gerekir.

  1. yüzyıla yön vermek isteyen Dünyadaki mevcut gruplaşma şu şekilde gözükmektedir;

1-   Başını Trump’ın çektiği Rothscild Ailesi’nin etkisinden arındırılmış  milli Amerika,

2- İngiltere- Rothscild Ailesi-  Çin ve Hindistan  grubu,

3- Slav-ortadoks eksenli Rusya ile Şanghay beşlisi(Çin burada da bulunmakta)

4-Almanya’nın başını çektiği Avrupa ve Katolik kilisesi

5- İslam medeniyetinin son dünya lideri Osmanlı eksenli 2. Yeni Türkiye İnşası ve İslam ülkeleri

Türkiye’nin 2.Yeni Türkiye ile yerli ve millileşmeye yönelik meydan okumaları ile askeri, teknik, siyasal bir çok alanda “millilik” üzerinden yeni bir kurgu içine girmiştir. Türkiye bu meydan okumalarda ekonomik zaafiyete düşürülememiştir. Türkiye ekonomi konusunda;   doğal gaz, ticari ortaklık, yeni iş alanlarının açılması gibi unsurlarla Katar ile yakın bir işbirliği içine girilmiştir. Zaafiyetin oluşmamasında bu etkinin inkar edilemez sayısal verileri de mevcuttur. Katar ile dostluk-vefa ilişkileri noktasına gelen bir ilişki zemini oluşmuştur. Katar Türkiye’ye  yaklaşımıyla son 100 yüzyıldır İslam dünyası ülkelerinde görülmeyen bir yaklaşım sergileşmiştir. Bunun en üst ispatlarından biriside Türkiye’nin Katar’da askeri bir üs yapılanmasının varlığı oluşturmaktadır.

Katara yapılan 8 ülkenin ilişki kesmesine karşın oluşan tehdide yönelik 5000 Türk askerinin gönderilmesi kararı vefa, işbirliği ekseninde oldukça önemli tutumlar olarak belirtilebilir. Fakat Katar’ın, İngiltere yakınlığı “İngiltere-Katar-Türkiye” eksenli oluşum;

i- İngiltere’nin   hem Amerikan  batı liderliğine,

ii- hem de İslam dünyasında Vehhabi-Selefi ve Şiiliğe karşı Sünniliğin İngiliz hakimiyetinde yeni bir siyasal tasarımlandırılması ile 21. Yüzyıl sürecinde İslam dünyasının  lideri konumu alabilecek Türkiye’nin kontrol edilmesi politikasını içermekte olduğu, tarihi din ve mezhep üzerinden siyaset yapan İngiliz geleneğine çok uygun gözükmektedir. Çünkü aynı  İngiltere’nin, gizli olarak İran Şia’sı ile yakın ilişki içinde olduğunu da hatırdan çıkarmamak gerekmektedir.

İngiltere’nin dış siyaseteni 16.yüzyılda Thomas More “Ütopya” adlı yapıtında şekillendirmiştir. Ütopya devletinde devlet, kendi bağımsızlığı için kıtadaki hiçbir devletin hakimiyetini istemez. Bunun için güçlü devletlere karşı güçsüzleri koruyarak,rakip devleti( günümz örneğinde İslam ülkelerini) içten bölerler. Zafer, düşmanı oyun, düzen gücüyle yenmektir. Bunu da karşı devlette, korku, kuşku ve güvensizlik oluşturarak sağlayarak, rakip devleti öncelikle soyut düşünce yollarından hareketle yenerler. Düşmanları arasında ikilik ve çatışma çıkartılarak kendi sisteminin hakimiyetini sağlamalıdır.  Thomas More’un  16. Yüzyılda ortaya koyduğu İngiliz dış siyasetini belirten bu temel özellikler, günümüzde hala geçerliliğini korumaktadır. Bu bağlamda küresel sistem oyununun Sünniliği kontrol etme bağlamında Rothscild Ailesi’ eksenli “İngiltere-Katar-Türkiye” denkleminde, İslam medeniyetinin lideri konumunda olan bir Türkiye’nin İngiliz ekseninden kontrolü önem taşımaktadır. Bu durum ABD ‘ye karşı  “Rothscild Ailesi-İngiltere” eksenin 21.yüzyıl  dünya sistem oyununa yön verici liderlikleri açısından oldukça önemlidir. Ayrıca İslam dünyasının kontrolü için zamanımız da mezhepler üzerinden Sünnilik, İngiliz politikaları açısından ayrılığı besleyen bir araç şeklinde görüldüğünü de hiçbir zaman unutmamak icap etmektedir.

İngiltere’nin 21. Yüzyıl dünya liderliği için gerekli gördüğü İngiltere –Türkiye ilişkisinin yumuşatıcı rolünün de Katar üzerinden bağlandığı düşünülebilir. Fakat öte taraftan Şia İran –İngiltere, Katar ve 8 ülke’nin ablukası, Sünni Türkiye ve Katar-İngiltere ilişkisi bu eksen de okunmaya değer konulardır.  Ayrıca İngiltere’nin son dönemde Türkiye ile motor ve Uçak teknoloji paylaşımı, ticaret anlaşmaları bu  sünni ekseni kuvvetlendirme gayretleri, güçlü İngiliz ittifakına bağlı bir İslam medeniyetinin Türkiye liderliğ  bağlamında değerlendirmek’de ihtimal dışı görülmemelidir. Bu durum karşı grup olan Amerika eksenini de Türkiye’nin kontrol edilmesine yönelik politalar geliştirmesine yol açmıştır.  ABD siyasal manada PYD ile iktisadi açıdan da meydan okuyan ve kendi sisteminden uzaklaşan ekonomisi güçlü Türkiye’nin oyun kurucu olmasına karşı çıkmaktadır. Türkiye’nin  İslam dünyasında yön verici rol almasını engellemeye yönelik güçlü ekonomik alt yapısının oluşmasına Katar ablukası ile cevap vermektedir.

Ayrıca Batı dünyasının kendi arasından düzen kurma ve lider olma mücadelesinin bir unsuru olarak “gaz –ekonomik güç-  kendi medeniyet grubunun hakimiyetini sağlama ilişkisi” de bilip bu yazı çerçevesinde bu alana girilmemektedir.

Sonuç olarak birinci dünya savaşı 4 yıl yapılarak, birinci dünya sistem oyunu kurallarını oluşturmuştur. 1. Yeni Türkiye bu süreçte Tam Bağımsızlık ile yola çıkmış ama Batı düşünce ve yaşam tarzına dair taklit toplumu sürecine yöneltilmiştir.

İkinci dünya savaşı 6 yıllık bir sürece yayılarak neo-liberal dünyanın küresel oyun sistemi kurulmuştur. Türkiye bu süreçte 1. Yeni Türkiye üzerinden kurumlarını Batı’laştırma üzerine oluşmasında yol kat etmiş, taklitte kurumsallaşma dönemini yaşamıştır.

Oysa 21. Yüzyıl sürecinin ana teması dindir, ahlaktır, medeniyettir. Buna göre 21. Yüzyıl dünya oyun sistemi şekillenecektir. Bu yönüyle yükselen 2. Yeni Türkiye kendi özgün değerlerini bu gruplar arasındaki mücadele kargaşalığında sessiz ama karalı bir şekilde ilmi kullanarak oluşturabilirse, 21. Yüzyıl lider toplumu olma imkanına kavuşabileceği söylenebilir. Çünkü “Yerli ve Milli”lik söylemi; özgün düşünce, bütüncül(birlikçi) ilim yöntemi,  pragmatis olmayan ideal yönetici inşası ile sağlanabilir.

2011-2017 arasındaki vesayet savaşından sonra ülkelerin birbirlerine doğrudan müdahale edecekleri sıcak savaş süreçlerinin yaşanacağı bir noktaya doğru gidildiği düşünüldüğünde bu sıcak sürecin tahmini 4-6 yıl arası veya 3-5 civarında olması beklenebilir.

Türkiye’nin 2023’ de özgün medeniyet değerlerine dayalı insan, kadro, kurumsal alt yapı, ilmi ve üniversal düşünüşü oluşturabilmesi için  bir yandan yerli ve milli kalmaya yönelik siyaset üretirken bir yandan da bundan tamamen bağımsız 4-6 yıl veya 3-5 yıl süreci içinde  ilmi insanını, tarafı belli net tavır sergileyen yöneticisini, yönetici uzman yetiştirmeyi programlaması elzemdir. Aksi takdirde mevcut var olan üniversite yapısının pozitivist bilgi yöntemi,  bürokratik seküler birikim ve  maruz bırakılan yıpratıcı dış etkiler,  “Yerli ve Milli” söylemini, 21. Yüzyıl formuyla yeni bir taklit toplumuna dönüştürmeye yol açabilme ihtimalini bünyesinde saklı tuttuğu tarihi tecrübeden hareketle öngörülebilir.