YÖK’ÜN FRANSIZCA BÖLÜMLERİNE KARŞI TUTUMU, POZİTİVİST DÜŞÜNCE VE YENİ TÜRKİYE

Doç. Dr. Osman ŞİMŞEK

Bundan birkaç gün önce  başta Fransa eski cumhurbaşkanı azılı İslam düşmanı Sarkozy olmak üzere yaklaşık 300 Fransız yazar/siyasetçi, şiddet ve Yahudi düşmanlığı yayıyor iftirasıyla Kur’an’dan bazı ayetlerin çıkartılmasını istemişlerdi. Kıyamete kadar aslı  değişmeden “baki” kalacak olan son ilahi mesaj  Kur’an-ı Kerim’e bu alçakça saldırı karşısında YÖK yerinde bir tavır ile  Türkiye’de yükseköğretim kurumları bünyesinde yer alan ve daha henüz öğrencisi olmayan Fransız dili ve edebiyatı ve Fransızca öğretmenliği bölümlerine  yeni bir karar alınıncaya kadar öğrenci alınmamasına karar vermesi, toplum nezdinde memnuniyet oluşturmuştur.  Bu karar, iki yüzyıldır Osmanlı ve Türkiye üzerinde hakim kılınan batılılaşma fikrinin ana düşünce odağını oluşturan Fransa’ta, Fransız kültürüne, Fransız sosyal düşünce yapısına karşı “milli bir duruşu”, “şahsiyetli bir tutumu”,ilahi kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’e hürmet, tazim ve sahip çıkma anlamlarına gelmektedir.

Osmanlı ve Türkiye’nin son iki yüz yılının en sinsi ve habis “ur”u olan pozitivizm, Fransız sosyal düşüncesinin ana omurgasını oluşturur.  O halde bu habis ve sinsi” ur” olan pozitivizm nedir, nasıl kendisini ortaya koyar ve toplumlar üzerinden etkili olur. Bu habis ve sinsi    urun çözülmeci etkisini görebilmek için bu soruların cevaplanması gerekir.

Kurucusu  Fransız A.Comte olan Pozitivizm ; duyu organlarına bağlı olarak hareket ederek bilgiyi üretir. Bilginin genel kurallarını oluşturur. Maddi dünyada gördüğü şeyi sadece bilgi esası olarak el alır. Vahyi görmediği için kabul etmez. onu “yok” sayar. Buna göre pozitivizm e göre;duyu organlarınla –sadece gözünle- gördüğün “şey”/ler vardır,duyu organlarınla  görmediğin, duymadığın şeyler “yoktur” diyerek  modern bilimi, modern bilim kanunlarını, toplumun yapılanmasını, yönetim kanunlarını,kurallarını bu anlayışa  göre oluşturur. Yani ; Ateizmi besler, materyalizmin modern çağdaki paganlığı olup, aklı tanrılaştırır.

Modern Batı’da 19.yüzyılda Fransa’da A.Comte tarafından kurgulanan bu felsefi düşünceyi; sosyal bilimlere aktararak, toplumun kuruluş düşüncesinin temeline oturtmuştur. Böylece pozitivizm, salt  akıl üzerinden  Batı’da toplumun kurucu bilimi olan sosyolojinin temelini oluşturmuştur. Buna göre pozitivizm anlayışı  “Allah’ı gözlerimle görmüyorum, emirlerini kulaklarımla duymuyorum, o halde görmediğim ve duymadığım şey/ler (Haşa) yoktur diyerek “, bu anlayışın üzerinden toplum modeli, yönetim sistemlerini kurmuştur. Böylece pozitivzm, vahiyi inkar üzerine oturtulmuş  bir modern toplum kurucu düşünce aklıdır.

Günümüzdeki tüm modern bilimlerin ve onların alt sistemlerinin(liberalizm, kapitalizm, marksizm  ve bunların  karşı tarafında muhafazakar gibi görünen hermonotizmin(gizli pozitivizmdir) ana kurucu unsurudur. Bu akım Osmanlı sosyal düşünce dünyasına da etki etmiştir. Yine  bilimsellik söylemine sahip bu pagan akım,  jon Türkleri etkileyerek Osmanlı’nın ictimai düşünce dünyasını kendi özgünlüğünden(Tevhidi Düşünce anlayışından)uzaklaştırmıştır. Böylecede Osmanlı’nın devlet yapısına ve topluma düzenine yön veren ana düşünce akımdan uzaklaştırılarak, taklite  batılılaşma ile yönlendirlmiştir. Bunun ana damarını ise   modern Batı’lı gibi düşünme olan pozitivst düşünme ile sağlanmıştır.

Batılılaşma üzerinden Osmanlı ve Türkiye; düşünce ve bilgi üretmede pozitivizm anlayışına bağlı kılınarak toplum yapılanmasını, bu pagan sosyal düşünce anlayışına göre oluşturma sürecine sokulmuştur. Örneğin günümüzde bu  pozitivist anlayışın oluşturduğu” toplum kuramı” ve “düşünce yapı”sının Türkiye üzerindeki etkisine bir yönüyle bakıldığında şu görülür;

A.Comte’nin kurduğu Pozitivizm akımının “ÜÇ HAL” yasasına  göre  dünyadaki tüm toplumlar,           “ÜÇ HAL” üzerinden geçerek, modern toplum sürecine gelmişlerdir. Buna göre ilk toplum hali “Teolojik dönemdir” ,İkinci toplum hali “Metafizik dönemdir”, Üçüncü toplum hali ise “Pozitif dönem/modern dönemdir”.

Teolojik dönem; insanlığı başlangıcından M.S. 1300’lere kadarki insanlık dönemidir. Bu dönemin toplum yapısını  A.Comte’a  göre ; ilkeldir. Yani bu dönem aralığında toplum ve toplum düşüncesi üzerinde; dinin, sihirin, sihirsel bilginin ,doğa üstü güçlerin etkin varlığının olduğu dönemdir. Bu unsurlar(din, sihir, büyü, doğa üstü güçler)  toplum yapısı ve toplum düşüncesi üzerinde etkin olduğunda  Fransız A.Comte ‘a göre bu dönem, İLKEL TOPLUM HALini ifade eder.

 İkinci dönem olan Metafizik dönem ise  M.S. 1300’ler ile 1700’lerin sonu arası dönemdir. Bu dönemde de Avrupa’da Hıristiyan Toplum yapısının hakim olduğu  “metafizik” inancın halinin etkin olduğu sosyal düşünce ve toplum yapısının var olduğu söyleyerek, üçüncü Toplum haline geçer.

Bu üçüncü aşama ise 19.yüzyıldan itibaren günümüze kadar devam eden pozitif aşamadır. Bu pozitif aşamada toplum;  din, vahiy gibi unsurlardan arındırılmış salt akla dayalı “bilimizim” anlayışı üzerinden oluşmuş modern toplumdur. Bu toplum yapısı La-dinidir.

İşte Fransız sosyolog, modern sosyolojinin Fransa’da pozitivizm akımı üzerinden kurucu olan A. Comte’nin bu fikirleri, günümüz Türkiye’sinde sosyoloji eğitiminin de hala ana kök damarını oluşturmaktadır. Bu üç hal yasası üzerinden tüm toplumların değerlendirilmesinin öğretildiği Comte’ci sosyoloji anlayışı, günümüz Türkiye’sin de tüm sosyoloji bölümlerinin Türk sosyoloğunu yetiştirmesinin ana rehberi konumundadır.

Fransız sosyal düşünce anlayışının paganist kurucu aklının bilgi yöntemine göre  şu ana kadar Türk toplumu;  düşünce yapısını ve  topluma yön verecek sosyoloğunu yetiştire gelmiş ve yetiştirmeye de devam etmektedir. Batılılaşma halen bu yönüyle bu alanda devam etmekte olduğu görüldüğünde , Türkiye’nin bu noktada özgün sosyolog  açığı, pozitivizim vasıtasıyla daima diri tutulmaktadır. Bundan Türkiye’nin  bu durumdan derhal çıkmasının gereği bulunmaktadır. Çünkü   bir medeniyet ancak kendi özgün düşünce ve bilgi yöntemine sahip ise “Medeniyet” inşa edebilir. Oysa Türkiye’de başta üniversitelerinde  aydınını yetiştiren ; bilgi anlayışı, düşünce inşası, medeniyet kurucusu olan sosyal bilimleri(iktisat, hukuk, siyaset, felsefe, sosyoloji… gibi) hala hâkim pozitivizm düşünce yöntemine göre  bilgi üretmekte, bürokrat, bilim adamı, siyasetçi yetiştirmeye devam etmektedir.

“Gördüğün vardır, görmediğin yokturcu”, vahyi kabul etmeyen bir anlayışla toplum sistemi kuran sosyoloji biliminin omurgasını oluşturan pozitivist bilim , Türkiye’de  hemen hemen tüm sosyoloji bölümlerinin  bilgi inşa etmesinde ve düşünce üretmesinde kurucu vazifesini icra etmektedir.  O halde   hangi yeni medeniyeti (Yeni Türkiye’yi) hangi özgün değerlerinizden bilgi üreten sosyoloğunuzla, yeni toplum yapısı kurabilirsiniz ki?  İşte bu soru;

– Türk toplumun siyasi yetkililerinin,

– Türk toplumunun ilmi hayatına ya da  tüm eğitim hayatına resmi olarak yön verenlerin  cevaplamakla sorumlu oldukları ana soru olarak  akla gelebiliyor.

Türkiye’nin pozitivist düşünce yöntemine bağımlılaştırılarak Batılılaşmasına hala  sessizce devam ettirilen bu yapıdan  çıkış ile ancak  medeniyet inşa ve ihyası konusunda  hakikaten yol almayı ortaya koyabilecektri. Aksi takdirde, pozitivist düşünce ile beraber “yerli ve milli” söylemlerini kullannarak  yürümek ise toplum ilmi açısından esasında  toplumu geliştirmemeyi, müsbete taşımamayı, zamanı geçirmeye, milletin, milli uyanışa geçmiş milli şahsiyet arayışına yönelik  kazanımlarını “çar –çur” etmeye yönelme anlamına gelmiş olacaktır.

Öte yandan Fransız  pozitivist sosyal düşünce anlayışının Türkiye’de etkin  olarak toplum kuruluşundaki güçlü yapılanma içinde olması ve pozitivizmin  toplumumuzun düşünce anlayışının oluşmasında çok etkin bir konuma sahip olması ayrıca toplumumuzun ruhaniyeti açısından zararlarda vermektedir.  Milli toplum yapımızın bin yıldır İslam’ın bayraktarlığını yapmış olması, onun milli ve manevi kültüre bağlılığı açısından;

– Allah’a kul olma idraki bakımından,

– Kur’an’a gerçek saygı ve hürmet gösterme yönünden,

– Peygamberimizin tebliğine sünnetine, getirdiği ilkelere  bağlılık açısından da son derece önemli bir zararı, olumsuzluğu bulunmaktadır.  Bu meydana getirilen zararı da şöyle açıklamak mümkündür ;

Pozitivizm teolojik dönemi, M.S. 13.yüzyıla kadar ki zaman aralığını toplumların ilkel hali olarak ifade ediyor.   Oysa  Tevhit Düşüncesine dayalı İslamiyet, M.S. 7.yüzyılda İlk emri “Oku” olan ve tüm zamanlara  hitap eden Kur’an,  son ilahi mesaj olarak indirilmiştir. “Ben ilmin Şehriyim” diyen son Peygamber Efendimiz (sav), son Peygamber olarak  610 tarihinde gönderilmiştir. İslam devletini kurmuş olan Peygamber Efendimiz üç kıtada ilk etapta 13.yüzyıla kadar, daha sonra etkileri aktif olarak  19.yüzyıla kadar insanlığa zirve ilim adamlarını, zirve şehir yapısını  yetiştiren bir toplum ve toplum yapısını inşa etmiştir.   Buna göre 13.yüzyıla değin Medine, Şam, Bağdat, Endülüs, Konya ;ilim ,kültür ve huzurlu, güvenli  toplum yapısının görüldüğü bir ictimai düzeni ortaya koymuştur. Bunu da dünyaya tevhidi düzen veren bir medeniyet yapısı ile göstermiştir.

Bu yapı da “Tevhidi Düşünce” bilgi yöntemi üzerinden ;Gazzaliler, İbn-i Tufeyl’ler, Muhyittin Arabiler, Suhreverdiler, el Biruniler, Ebu Cahizler, ,İbn-i Heysemler,  El Cabir’ler,İbn-i Sinalar… yetiştirmiş,  daha sonra Batı’ya örnek olacak bu türde ilim ve düşünce adamlarını yetiştirmiştir.

Oysa Pozitivizmin teolojik aşamasına göre bu 13. Yüzyıla kadar dünya ilkeldir. Modern sosyoloji ve dahası ülkemizde toplum adına konuşacak sosyologlarımızı yetiştirirken, pozitivizmin bu yanlış değerlendirmesine tabi bir eğitim ve sosyoloji bilgisini kullanıyoruz. Türkiye’de günümüze kadar dahi tüm sosyoloji bölümlerinde  A.Comte taraftarı  ve Onun pozitivist  aklı ile tüm sosyoloji  eğitimi bu kabul üzerinden hiç i  sorgulamaksızın tatbik edilmektedir. Buna göre türkiye’de sosyoloji bilimi Türk toplum yapısnı oluşturma adına istifade ettiği pozitivsit bilgi anlayışının temel kabulüne göre M.S. 7 yy ile 13yy arasınıda  “ilkel kabul edilen bir sosyoloji  eğitimini benimsemiş olmaktadır.  Bu zaman aralığını “ilkel kabul eden” bir sosyoloji bilgi zihniyetiyle  yani Fransız A.Comte’nin pozitivist toplum “hal” tasnifine göre 13. Yüzyıla kadar ki süreci ilkel toplum olarak kabul edildiğinde , Türkiye’nin toplum kabulüne ve  başta gelenekten gelen bilgi üreten ilim adamlarına;

  • Kur’an-ı Kerim Bu toplumda üniversitenin sosyoloji ve sosyal bilimler eğitimi yoluyla haşa,haşa ilkel bir konuma sokulması  dolaylı yoldan kabul ettrilmiş olurki( biz bunu kabul etmiyoruz), bunu sorgulamadan kabul eden kimselerin manevi çöküntüye sokması sonucunu doğurabilir,
  • Hz Peygamber Efendimize, O’nun getirdiklerine, sünnetine,  vahiy merkezli ilmi bilgisine, Fransız A.Comte’nin sosyoloji toplum tasnifine göre üniversitelerimizde  dolaylı yoldan haşa haşa “ilkel” denmesini meşrulaştırılmış olunuyor ki( biz bunu kabul etmiyoruz), bunu savunan insanlara manevi –ruhani zararlar vermesini  yanında,
  • Pozitivist düşünce ve onun toplum yapısına yön veren bilgi yapısı ile 7.yüzyıldan itibaren oluşan İslam medeniyeti ve özelde  Türk-İslam cemiyet yapısında ki ;

-Vahye dayalı Tevhidi bilgiyi,

– onun ictimai düşünce yapısını,

– toplum bilgisine yönelik tüm tevhidi ilmi bilgisini, inanışını,

modern pozitivist sosyolojik bilginin bu zaman aralığını ilkel kabul edilmesi sonucu Türk-İslam medeniyet anlayışına sahip insan düşüncesini zarara uğratmaya yol açtığı açıktır.

Buna göre üniversitelerimizde başta ; felsefe, sosyoloji, siyaset bilimi, psikoloji, eğitim.. alanlarında   modern bilgi adı altında pozitivist düşünce yapısı ile Türkiye’de; yabancı askersiz,  tanksız ,topsuz tüfeksiz bir şekilde  pozitivist  sosyal bilim yoluyla, toplum düşüncesinin   batılılaştırıcılığı beslenmeye devam ettiği görülmektedir.

Sonuç olarak Fransa’nın Türkiye’ye 1807’den buyana yönlerdiği kaoscu pagan düşünce yapısı  ve daha sonra pozitivizm ihracı  ile İslam medeniyetinin hakim taşıyıcısı Osmanlı üzerinden ve ardından modern Türkiye’de  A.Comte’nin pozitivizmi ile  alışa geldiği; Kur’an’a, sünnete, Hz Peygambere, Kadim Türk toplum geleneğine yapmış olduğu dayatmalara son verilmesi gerekmektedir.

Türk sosyoloğunun ,felsefecisinin, siyaset bilimcisinin… üniversitlerde modern bilim adı altında pagan Fransız A. Comte’nin düşünce anlayışında aynen Fransızca bölümlerine konulan kısıtlama gibi bir kısıtlamanın oluşturulması gereği bulunmaktadır. Bu kısıtlanan(keşke tamamen kaldırılabilse)  toplum kurucu düşünce yöntemi yerine, kendi milli düşüncemize dayalı bilgi inşa sistemimizin konulduğu bir süreci YÖK’ün hayat geçirmesinin lüzuma vardır. Aksi takdirde toplumun teveccühünü alıp da üniversite bilgi sistemi üzerinden kendi aydınını yanlış bilgi yöntemiyle yetiştirmeye devam edilmesi halinde ise;

  • Toplumumuzda ne inşa ne ihya nede  özgün Yeni Türkiye’nin ilmi temeller üzerine  dönüşümü ortaya çıkabilir,
  • Yine pozitivist düşünce yönteminin hala üniversite bilgi sistemine yön vermeye devam etmesiyle, hem 28 Şubat  sürecindeki YÖK yapısının koruduğu materyalist bilgi geleneği ile yani  temel korunan pozitivist bilgi sisteminin değerleriyle  birlikteliğin devam etmesi anlamına gelinmiş olunmaktadır.
  • Bu bağlamda  2002’ den günümüze kadar hala; felsefe, sosyoloji, psikoloji, siyaset bilimi, hukuk eğitim gibi medeniyet inşa eden alanlarda Türk üniversitelerinde düşünceye yön veren pozitivist bilgi yönteminin itirazsız  devam ettiğini  ortaya konulabilir. Bu durum ise; mevcut aydın yetiştirme mekanı olan üniversitenin pozitivist bilgi yöntemi üzerinden hala batılılaşmayı sağladığı açık olarak görülür. Böylece günümüz Türkiye’sinde bunca teknik alanlarda yerlileşmelerin, millileşmelerin, iyileşmelerin yapılmasına rağmen, hala dokunulamayan  Fransız pagan sosyal düşüncesi olan pozitivist “bilgi yöntemi”nin  üzerinden  vesayetçi toplum sisteminin esasında   “yapısal olarak” sessizce, zımni olarak birileri tarafından korunduğu anlamına gelmekte olduğu söylenebilir.

Böylece YÖK ‘ün yerli ve milli bir toplumun inşasında bilgi üretmede “ düşünce yönteminin” özgünlüğünün gerekliliği üzerindeki hassasiyetinden hareket eme gereği bulunmaktadır. YÖK’ün yerinde bir kararla Fransızca dil bölümlerinin öğrenci alımını  kısıtladığı gibi Fransız pagan sosyal düşünce anlayışı olan pozitivist bilgi  sisteminin Türkiye’de ;

-materyalist sosyal bilimci,

– salt akılcı pagan sosyal bilimler alanlarını inşa etmedeki olumsuz tesirlerini görüp buna  göre önlem alam zorunluluğu bulunmaktadır. Bu bağlamda özgün milli ve yerli manevi bütüncüllüğümüze dayalı ilmi bilgi ve düşünce yöntemimize , kıyamete kadar her dönemde ( 7.yy-13yy arası, 13.yy- 19yy arasında olduğu gibi )  ideal ölçülerine( varlık anlayışı, kavram üretme…), tam sadakatle bağlanılarak  uygulandığında, uygulandığı toplumu lider yapabilecektir. Bu noktada Türkiye, Fransız pagan temelli pozitivist düşünce yönteminden uzaklaşıp, yerine milli olan  özgün düşünce yöntemi  ile yüksek öğrenimini  “Tevhidi  Düşünce” bilgi yöntemi üzerinden “ AHLAK TOPLUM” YAPISININ İNŞASI ile  şekillendirebildiğinde  bu süreçten (21.yy sürecinde), çok  kazançlı ve etkin çıkacağı söylenebilir.