TEVHİDİ DÜŞÜNCE İLMİ YÖNTEMİ AÇISINDAN TÜRKİYE’DE YENİ TOPLUM FELSEFESİ İNŞASI İÇİN GEREKLİ İLMİ UNSURLARI – 3; İCTİMAİYAT (TOPLUM) İLMİ

Prof. Dr. Osman ŞİMŞEK

Tevhidi Düşünceye dayalı ilmi yöntem anlayışı başta ictimai (sosyal) alanlar olmak tüm ilim dalların için özgün bir bakış açısı sunmaktadır.  Çünkü tevhit, kıyamete kadar geçerli dünya hayatında bütün zamanlara hitap eden ve bütün ilimlere yön veren bir genel kainat ana düzeni kuruculuk vasfına sahiptir. Bundan dolayı tüm ilimleri, ilim dallarını, tevhit kanunu  birleştiren” bir özelliğe sahiptir. Buna göre ;

-kainattaki her şeyin (fizik, jeoloji, iktisat, ictimaiyat, tevhidi felsefe ilmi, siyaset ilmi…), kurulumunu (inşasını) ortaya koyan,

– her şeyin işleyişini tevhit ilim kanuna göre kuran ve buna göre işleten,

tevhit anlayışı ve onun ilmi bilgi yöntemi olan “tevhidi düşünce” olduğu söylenebilir. Bu bilgi yöntemi üzerinde geliştirilen öncü ilimlerin kurulumu vasıtasıyla İslam dünyası ve onun son bin yıllık sürecinde Müslüman-Türklerle (10. -19.yüzyıl) dünya üzerinde hakim siyasal coğrafyada fiili yönetici konumuna bu yöntem ile sahip olunmuştur. Ancak 19.yüzyıldan bu yana ise tevhidi ictimai ilim yönteminin unutturulduğu görülmektedir.

Türk-İslam medeniyetinde tevhidin kıyamete kadar toplum düzeni kurucu ve denge üzere işleticilik niteliğinden dolayı, 19.yüzyılın pozitivist düşünce bilimsel bilgi geleneğinden sonra günümüzde dahi  ictimai alanda yeni bir dünya görüşünü, bütüncül mahiyette  ortaya koyabilmekte muktedirliğine sahiptir.

Tevhidi Düşünce ve Pozitivist Düşünce Farklılığı  ve Kavram Üretiminin Niteliği

Bir ilmi bilgi inşa etme yönteminin adı olarak “Tevhidi Düşünce” anlayışı, pozitivist düşünceye karşı bir net bilgi inşa etme duruşunu ortaya koymaktadır. Bu toplum düzeni(sistemi) kurucu tevhidi düşünce bilgi yönteminin pozitivist bilgi yönteminin evreni içinde kalmadan, özgün toplum ictimai düşünceye yönelik “bilgi” ve “kavram” inşa eden bir niteliğe sahiptir. Bu özgünlüğünden dolayı tevhidi düşünce bilgi inşa etme ve özgün kavram üretmedeki anlayışı ile, pozitivist yöntemin içine girerek oradan İslam’a kavram kazandıran örneğin  “İslam ekonomisi (economy)”, “İslam sosyolojisi (socio-logy)”, “İslami sosyoloji”, “İslamcı sosyoloji”,İslam bilimi (science)” gibi kavramsallaştırmaları kullanmayı uygun bulmaz. Çünkü “İslam ekonomisi (economy)”, “İslam sosyolojisi (socio-logy)”, İslami sosyoloji, İslamcı sosyoloji”, “İslam bilimi gibi özgün gözüken İslam üzerinden açıklama yapıyor sanılan bu kavramlaştırmalar yada bilgi inşaları, esasında ana damar pozitivist-hermonotik yöntemden ayrılamayan bir bağımlılığın ve taklitçiliğin içinde bulunmaktadır. Oysa vahyin emrine girmiş akıl ile oluşturulan tevhidi düşünce merkezli kavramsallaştırmaların asla bu türü (pozitivist ve pozitivist-hermonotikliği) içermeyen özgün bir niteliğe sahiptir. Bu yönüyle de Tevhidi Düşünce ilmi yöntemi, modern Türkiye’nin pozitivist bilgi anlayışına karşı Türk-İslam medeniyetinin kıyamete kadar özüne uygun özgün yorumlarla ile daima insanlığa yol gösterecek bir ictimai düzen (medeniyet)kurucu  ilmi yöntemidir. Bu yöndeki ilimleri birleştiren “bütüncül bakış”, “düşünce” ve “akıl yapısı”na sahiptir.

Tevhidi Düşünce Bilgi Yöntemi Açısından  İctimaiyat İlminin Varlık Kökenleri

Dünyanın son 1500 yıllık döneminde siyasal yönetme gücü açısından gelişim seyrine bakıldığında, bunun 1200 yıllık sürecinde İslam medeniyetinin dünyanın en bariz olarak bilinen üç kıtasında ; Asya, Avrupa, Afrika kıtalarında ve onlardaki toplum düzenlerinde etkili olmuştur. Bu bağlamda İslam ictimai ilmi geleneğine bağlı liderlerle;

-tevhidi siyaset ilmine bağlı siyaset anlayışı,  siyasal yönetim ve siyasal uygulamaları  ile

– tevhidi hukuk ilmine bağlı hukuk uygulamaları ile

– tevhidi iktisat ilmine bağlı iktisat faaliyetleri ile

-tevhidi eğitim ilmine bağlı eğitim yönetimi ile

Macaristan’dan Cezayir’e, Türkistan’dan Avrupa ve Afrika kıtalarına kadar ki geniş coğrafyada “dünya toplumlarını”, tevhidi toplum ilmi olan ictimaiyat ilmi ile yönetmiştir. Söz konusu edilen bu bölgelerde apayrı topluluklar, apayrı diller, apayrı etnik yapılar, apayrı üretim anlayışları ve ictimai gerçeklikleri bulunmaktadır. Buna rağmen İslam medeniyeti tevhidi düşünce ilmi yöntem anlayışı ile bu bölgeleri yönetmede; bir siyaset ilmi ortaya koyarak gerçekleştirmiş, tevhidi(özgün) iktisat ilmi üzerinden iktisadi düzen işleyişini ortaya koymuş, tevhidi eğitim anlayışı ortaya koymuş, bir hukuk anlayışı bir girişimcilik bir sanayi… anlayışı ortaya koyarak, sahip olduğu özgün(tevhidi) bakışlı toplum bilgisi ile  bu toplumları yönetmiş olduğu açıktır. Böylece İktisat, siyaset, hukuk, eğitim, üretim, … gibi  bütün bu unsurları da bir toplum gerçekliğinin üzerinde uyguladığına göre ;

–  toplum ilim(ictimaiyat ilmi)- siyaset ilişkisi,

– toplum ilmi(ictimaiyat ilmi-) iktisat ilişkisi,

–  toplum ilmi (ictimaiyat ilmi) -hukuk ilişkisi,

-toplum ilmi (ictimaiyat ilmi) -tevhidi felsefe ilmi(düşünce/hikmet),

-toplum ilmi (ictimaiyat ilmi) -girişimcilik ilişkisi,

toplum ilmi (ictimaiyat ilmi)–sanayi ilişkisi… hep tevhidi toplum ilmi yapılanması üzerinde 1200 yıl sürmüştür. İşte bu tevhidi toplum ilmi yapısı zeminin de, ictimaiyat ilminin varlığının işaretleri olan bu veriler, 18.yüzyıl modernleşme sürecindeki aydınlanma toplumundan ve 19. Yüzyıl modern toplumunun kurucu düşünce yöntemi olan pozitivizminden çok daha önceleri, İslam medeniyetinde tüm bu ictimai yapı unsurlarının var olduğunu açık ve seçik olarak ortaya koymaktadır. Buna göre İslam medeniyetini 7.-19. yüzyıllar arası yani 1200 yıllık süreçte, üç kıtada apayrı toplumları tevhit bütüncüllüğünün yön verdiği toplum(ictimaiyat ) bilgisi ile yöneten, bu yönde toplum düzen anlayışını kuran gerçekliği, İslam’ın ictimaiyat ilmine yönelik ictimai ilmi bilgi birikiminin varlığının 19.yüzyıldan çok daha öncesinde bulunduğunu ortaya çıkarmaktadır. O halde 18.yüzyıla değin Avrupa daha merkezi devlet ve toplum yapısına sahip değilken İslam medeniyeti; toplum düzeninin birliği üzerine kurucu tevhidi düşünce ictimaiyat ilim anlayışı ile toplumu, toplumları, bütünleştiren, birleştiren bir ilmi toplum bilgisi ve yönteminin var olduğu anlaşılmaktadır.

İslam 7. Yüzyıldan bu yana toplumda; huzur, denge, adalet, sevgi, barış, iyilik, çalışmayı, dayanışmayı,…sağlayan bir bakışın hakim olması için  sevap, günah azap, ödül hükümleri ile  korku ve itaat duyguları bağlamında bu toplum düzenini yapısının oluşumunda ve insanlar arasında duygu-bütüncül akla dayalı ictimai etkileşimi diri tutarak bu dengeyi oluşturur. Buna göre İslam ;

– Aileye yani; anneye-baya, akraba nasıl davranılması gerektiğinin duygu-akıl bütüncül etkileşiminin “toplum(ictimaiyat)-aile” ilişkisindeki boyutunu, 19.yüzyılda salt akılcı pozitivist modern aile sosyolojisinin kurulumundan 1200 yıl önce tevhit düşüncesine kurmuştur,

-Üretime yani; iktisada, sanayiye, girişimciliğe, teknolojik gelişmeye, araştırma geliştirmeye hep hak adalet, anti- tekelci, bir noktadan bakan tevhidi anlayış ile “toplum(ictimaiyat)-iktisat” ilişkisindeki boyutunu da, 19.yüzyılda salt akılcı pozitivist modern liberal ekonomik sosyoloji ve sanayi sosyolojisinin kurulumundan 1200 yıl önce tevhit düşüncesine göre kurmuştur,

-Siyasete yani; “adalet” ve “hak” temelli tevhidi siyasal akla bağlı anlayışı ile, halkı Müslüman olmasa dahi insan hakkının korunmasına bağlı bir tevhit zihniyeti ile, toplumları adil yönetmenin gerektiğini ortaya koyan  “toplum(ictimaiyat) –siyaset” ilişkisini 19.yüzyılda salt akılcı pozitivist modern liberal siyaset sosyolojinin kurulumundan 1200 yıl önce kurmuştur,

-Eğitimin iki dünyacı yani dünyada bir süre ömür süren insanın hem dünyaya yön verecek bilgi, birikim beceri eğitiminin alması hem de dünyada ömrünü tamamlayan insanın ahirette dünya hayatına yönelik “ verilen dünya imkânları ile ne yaptın soruna” cevap verebilecek güçlü bir manevi eğitim almasına dayalı iki dünyacı tevhidi eğitim anlayışı ile “toplum(ictimaiyat)-eğitim” ilişkisini, 19.yüzyılda sadece dünyada başarılı olmayı temel alan salt akılcı pozitivist modern liberal pragmatist eğitim sosyolojinin kurulumundan 1200 yıl önce kurmuştur,

-Hukukun insan hakkı, devlet hakkı, hayvan hakkı… gibi her şeyin yerli yerine kullanıldığı, israfın ve sömürünün önlendiği tevhidi “hak” merkezli hukuk anlayışı ile toplumları hak ve adalet uygulamasının gerektiğini ortaya koyan “toplum(ictimaiyat) –hukuk” ilişkisini 19.yüzyılda salt akılcı pozitivist modern liberal hukuka dayalı bir sosyolojinin kurulumundan 1200 yıl önce kurmuştur,

Bu ictimai kurum örneklerinden yola çıkarak toplumu meydana getiren yukarıda değinilmeyen pek çok unsurları (kurumları)da tek tek ele alarak bu bağlamda ortaya koymak mümkündür.

Türkiye özellikle son yüzyıllık süreçte Batı pozitivist düşünce sistemine bağlı kalmıştır.  Bütün sosyal faydanın kendisine pozitivist modern Batı toplum sistemini belirleyen parametrelerden geleceğini beklemiştir. Bu süreç içinde kendi özgün toplum düzeni kurucu ana yöntemini unutmuştur.

Türk-İslam kültürü bünyesinde var olan ilimlerin birliğini sağlayan Tevhidi Düşünce ilmi yöntemi, kıyamete kadar tüm zamanlara hitap eden bir niteliğe sahiptir.

Türkiye   “Tevhidi Düşünce bilgi yöntemi” üzerinden “Yeni Türkiye’nin ve sonrasında “Büyük Türkiye”nin ictimai düzen (sistem) kurmasının ilmi temellerini yeniden oluşturma imkânı bulunmaktadır.  Buna göre Tevhidi düşünce ilmi yöntem bilgisi bütün ilimleri tevhidi manada birleştiren “genel sistem kurucu”  bir niteliğe sahiptir.  Bu yönüyle de Tevhidi Düşünce ilmi bilgi yöntemi, özgün toplum sistemi kuruculuk vasfını içermekte olduğu söylenebilir.

Tevhidi Düşünce ilmi yöntemi, modern Türkiye’nin pozitivist bilgi anlayışına karşı, Türk-İslam medeniyetinin kıyamete kadar özüne uygun özgün yorumlarla ile daima insanlığa pozitivist “ insan–madde” formülasyonuna karşın tevhidi “ insan=madde+mana” bütüncüllüğü ile;

   – bencillik yerine diğergamlığı,

   -çatışma yerine huzuru,

   -korku yerine güveni,

   -yalnızlık verine ictimaileşmeyi,

   -hırs yerine mutedil olmayı, teenniyi,kanaati

   -cimrilik yerine cömertliği,

   -güç yerine adaleti,

   -kin ve ötekileşme yerine sevgiyi,

   -sadece” dünya” da başarılı olma idraki yerine  “her iki dünya”

    başarılı olma idraki ile ictimai faydayı ortaya koyan bir dünya  

    görüşü ve yaşama tarzını  geliştirir.

Tüm bu alanlar, hep “toplum”  gerçekliği üzerinde ortaya konulduğundan  “toplum”a bakış konusunu,  Türk-İslam ve Batı medeniyetleri açısından  mukayeseli olarak ele alarak  modern Batı’da 19. Yüzyılda ortaya çıkan “sosyoloji” bilimi ile 7.yüzyıldan 19 .yüzyıla kadar üç kıtada yaklaşık  günümüzdeki 65 ülkeyi ; ayrı kıtalardaki, ayrı iklimlerdeki, ayrı etnik yapıları, ayrı coğrafyaları, ayrı üretim desenlerindeki toplulukları, ayrı dini inançlardaki insanların tek bir  İslam toplumu üzerinde 1200 yıl yönetmeyi, kontrol etmeyi, düzen ve dengede tutabilmeyi başaran bir   “toplum anlayışının varlığını ve  toplum” yönetme bilgisinin “içtimaiyat ilmi”nin bulunduğu gerçeği, aklın zorunlu çıkarımı olarak ortaya çıkmaktadır(Bunlar her ne kadar modern sosyoloji literatüründe yer almasa da). Buna göre İslam’ın 1200 yıl fiilen ortaya koyduğu bu toplum kurucu, düzen verici,  toplum yönetici ilmine “ictimaiyat” ilmi demekteyiz. İslam’ın toplumcu, dayanışmacı bir din olması sonucu toplumsal dayanışmaya, ictimai birliğe son derece önem verir olması esasında O’nun vahye bağlı olarak oluşturduğu ”ictimaiyat” ilminin varlığından oluştuğu söylenebilir. Bu ictimaiyat ilmi, A. Comte’nin kurduğu 19. Yüzyıldaki sosyoloji biliminden tam 1200 yıl önce tüm kurumları ile teşekkül etmiştir. Üstelik A.Comte M.S. 13.yüzyıla kadarki zaman içinde dünyanın ilkel olduğunu söylediği bir zaman aralığında İslam, tevhidi düşünceye dayalı bilgi yöntem anlayışı ile üç kıtada toplum düzeni kurmuş, Biruni, Cezeri, Ebu Cahiz, Farabi, İbni Sina, Yusuf Has Hacip, Kaşgarlı Mahmut, İbni Heysem, İbnu Batuta, Demiri, Gazzali, İbnül Arabi, İbnü Haldun,… gibi yeni ilim dalları ihdas eden ilim adamlarını yetiştirmiştir. A.Comte bu durumu görememiş, anlayamamıştır. Avrupa’nın karanlık dönemini dünyanın her tarafına ve İslam dünyasına de genelleyerek İslam dünyasının ictimai yapı kuruluşunu idrak edememiştir.   Bu da idraksizlik,  toplum konusundan kendini merkeze alan bir Batı narksist pagan aklının varlığını ve onun tek taraflı bilgi yapısının varlığının ortaya koymaktadır.  Ayrıca yine 13. Yüzyılda tevhidi düşünceye dayalı ilimlerin inşası yeni icatlar, yeni ilim dallarının ihdası gibi gelişmeler, İslam dünyasında, Endülüs’te ve diğer bölgelerde o kadar gelişmiş olup, İslam‘ın üç kıtasındaki toplumlara; huzur, güven ve denge içinde yaşamalarına imkan veren bir ictimai düzen anlayışının varlığı (A.Comte bunu ifade etmese dahi), yaşanmış bir gerçeklik olarak yapmış olduğumuz izahatı ortaya koymaktadır.

Dünyanın 13. Yüzyıla kadarki sürecini A. Comte “üç hal” yasasındaki toplum tasnifinde ilkel toplum dönemi olarak belirterek, kendi dünya merkezli eksik ve yetersiz kategorize eden anlayışını, modern sosyolojisini gelişiminin bir tasnif aracı olarak ele almıştır. A.Comte bu üçlü tasnif genelleştirmesi ile İslam dünyasının gelişmişliğini görmezden gelerek onu yok sayarak ilime ve ilim dünyasına haksızlık yapmıştır. Batı dünyasını M.S. 5. yüzyıl ile 13. yüzyıl arasını kendi karanlık toplum dönemi olarak kabul eder. Bu kendi karanlık dönemlerini sürecini A. Comte; İslam’a, İslam toplum yapısına, İslam toplum bilgisine yansıtmıştır. Oysa A.Comte 13. yüzyıla kadarki ilke toplum dönemi tanımlaması, 7.yüzyıl ile 13 yüzyıl arasında dünyada İslam’ın hem ilim yöntemi hem de toplum düzeni kurması, hem de dünyaya lider toplum ve medeniyet olarak yön vermesi bakımından en ileri bir yapıya sahip olduğunun görmezden gelen bir yanıltma içinde olduğu çok açıktır. Üstelik İslam toplumunun bu dönemdeki gelişmesi Kur’an ve Hz Peygamber Efendimiz’e (sav) samimi bağlılıklar ile ortaya çıkmış olmasına rağmen, bu döneme A.Comte’nin sosyolojik değerlendirilmesine göre ilkel denilmesi de İslam’a, Kur’an’a, Hz.  Peygamber Efendimize hakaret içeren bir manayı da sosyolojik değerlendirme içinde ifade edilmiş olmaktadır. A. Comte’nin bu üçlü tasnif değerlendirmesini, İslam ictimai gelişimi reddetmektedir. İlmen de bu görüşü reddetmekle beraber tarihi gelişim açısından da A. Comte’nin bu tasnifinin İslam ictimaiyat ilmi açısından bir kıymeti olmadığını ve ilmilik içermediğini ifade etmek isteriz. Günümüz sosyolojik bilgi inşası da aynı A. Comte’nin hatalı toplum tasnifi üzerinden İslam‘ın toplum bilgisini dikkate almayan bir narsistik ve ilmi değerlendirme eksiklik içinde bulunmaya devam etmekte olduğu söylenebilir. Maalesef Türkiye’de okutulan sosyoloji bilgisi de A. Comte’nin bu toplum tasnif kabulünden hareketle; İslam’a, Kutsal kitaba, Hz. Peygameber’e ve getirdiği ictimai dine ve kurduğu toplum yapısına dolaylı hakaret içermesinin yanında kendi tarih ve toplum bilgimize de taklitçi ve aktarmacı yaklaşıldığını ifade etmektedir.  

O halde İslam medeniyetinin toplum ilminin adı 7. Yüzyıldan bu yana tevhide ve tevhidi düşünceye dayalı “ictimaiyat ilmi”dir.

Modern Batı Medeniyetinin toplum bilimini adı ise adı ancak 19.yüzyıldan itibaren salt akılcılık/rasyonalite ve pozitivist düşünceye dayalı olarak inşa edilerek,  “sosyoloji” bilimi adı verilmiştir.

Buna göre İctimaiyat kelimesinin anlam kökenine bakıldığında ;  Arapça “İctimai”  toplanma ve bir araya gelmeye yönelik olanı  ifade etmektedir.  (ﺍﺟﺘﻤﺎﻋﻴّﺎﺕ)  İctimāʿiyyāt  kelimesi ise toplanma, bir yere gelme, birikme, yığılmayı ifade etmektedir. Bu bağlamda İslam dininin emir ve yasakları çerçevesinde vahyin yönlendiriciliğinden hareketle,  Tevhit Düşüncesine göre oluşan “İctimaiyyat”;  bir araya gelmeyi, toplanmayı, topluluk ve toplum oluşturmayı tevhit ilmine göre yani vahyin emrine girmiş aklı ile toplumu, toplum yapısını oluşturan ilim dalı olarak ifade edilmektedir (Şimşek 2016:53). Bu noktada tevhidi düşünce ilim anlayışına göre Sultan Kanuni zamanında dahi ana ilim dallarına ”enva”, ilim alt dallarına ise “fürü” denilmiş olması (Çaldak 2005: 125), A. Comte’nin 19. yüzyılda sosyoloji bilimi ortaya koymasından çok önceleri İslam ilim dünyası içinde özgün kavramsallaştırmanın var olduğu anlaşılmaktadır.

İctimayat İlmi ve Sosyoloji Bilimi Farklılığı

Fransızca’daki “sociologie” ise kavramı, toplum bilimini ifade etmede kullanılır (http://www.lugatim.com, 5.9.2019, 18:51). Böylece Modern Batı medeniyeti pozitivist toplum yapısında  “toplum” ile ilgili  olan şeyler,  “sosyoloji” bilimi bağlamında salt akılcılık üzerinden ele alınır. “Sosyoloji”yi Türkçe’ye aktarımda  “topluma yönelik” olanı ifade etmede ele alınır. Bu kavram, Fransızca’dan Türkçe’ye geçmiştir. Fransızca “sociologie” köken yönüyle Latince “socius” ve Yunanca “ology”  sözcüklerinden meydan gelmiştir (Doğan 2012:32). Latince “socius”  kelimesi; “eş”, “arkadaş”, birliktelik (companion) anlamındadır. Yunanca “ology”  ise “inceleme” (study)dir. Böylece salt akılcı düşünce yöntem mantığına göre her iki kelime birleşerek, “sosyoloji“ kelimesini meydana getirmiştir. Buna göre gerek kelimenin etimolojisi gerek anlamsal bağı itibariyle her iki kavram ve ifade ettikleri içerik birbirinden farklılık taşıdığından icitmaiyat ilmini sosyoloji olarak dönüştürdüğümüzde İctimaiyat ilminin içinde mana (soyut, vahiy) etrafında bütünleşme yöntemi ile fonksiyonel yöntem(akıl ama vahyin emrine girmiş akıl ile toplumdaki unsurların sebep–sonuç ilişkilerini değerlendirme) birlikteliğinin ele alınarak bütüncül bir bakış ile ictimaiyat ilmini oluşturduğu görülür. Oysa modern Batı sosyolojisi salt akılcılıktan hareketle toplumdaki unsurların somut görünen etkileşimini  fonksiyonel yöntem ile yani sadece sebep–sonuç ilişkileri (determiniz) üzerinden tekçi/rasyonalist bir yöntem ile ele alma eksikliği içinde bulunarak varlığını sürdürmektedir.

 

Sonuç

Tevhidi Düşünceye dayalı ictimaiyat anlayışı, ictimai ilimler  alanında yeni bir dünya görüşünü bütüncül bir mahiyete  ortaya koymaktadır. Bu özgün toplum kurucu anlayış Türkiye’nin kendi değerlerine dayalı özgün bir yöntem anlayışına sahip olduğunun açık bir göstergesi hükmündedir.  Bu toplum kurucu bilgi anlayışı, Türkiye’nin son iki yüzyıldaki pozitivist düşünceye karşı bir tavır içinde gözüken ama esasında  pozitivist modern düşüncenin  bilgi sistemi içinde kalarak ona karşı “Anti- Milli”, “Anti-Dini”, “Anti-Kültürel” bir anlayış da  değildir.

Tevhidi Düşünce yöntemi üzerinde yeni ilim dalları inşasına duyulan inanç ve güven Türkiye adına modern Batı düşüncesine bağımlılıktan çıkmanın ictimai(sosyal) faydası adına önemli kazanımları ortaya koyabilmektedir. Bağlamda “İctimaiyat-sosyoloji “farklılaşmasına bakıldığında ictimaiyat ilminin;

ne organik dayanışmacılığın şehir-köy ayırımı,

ne cemaat-cemiyet ayrımının ekonomik temelli ayırımcılığını,

ne toplumsal etkileşim, toplumsal eylem üzerine kurulmuş

sosyolojinin,

ne de Marksizm’in sınıf yapısı merkezli Marksist sosyoloji anlayışını,

ne pozitivist düşünce temelli açıklamacı sosyal yapı analizine yönelik okumaların parça parça yapılması yaklaşımı yani ya sadece tümevarımsal ya da sadece tümdengelimsel yaklaşımlara hepsini sosyolojinin hem pozitivist hem de hermonotik içeriğini oluşturmamaktadır. Oysa tevhidin kainat ana düzen yasası olması ve buna bağlı olarak tevhidi düşünce ilmi yönteminin kurduğu/inşa ettiği bütüncül yöntemine  göre oluşan  ictimai “yapı” anlayışının tevhite bağlı olarak tüm zamanları kapsaması açısından İslam’ın tevhidi ictimai/toplum görüşünün bütün zamanlara hitap eden yönünü ortaya koymaktadır.

Hal böyle iken günümüzde İslam dünyasının yada Türk İslam dünyasının özellikle Türkiye bağlamında başta akademik özgün bilgi inşa kimliklenmesi ile yeniden  “Tevhidi Düşünce bilgi yöntemi” üzerinden ilmi temellerin oluşturulması gereği bulunmaktadır. Bu temellendirmenin üniversite bağlamında gerçekleştirilmesiyle TEVHİDİ DÜŞÜNCE İLMİ YÖNTEMİNİN VARLIĞININ BİLİNCİNE ulaşarak medeniyet kurmada özgün ictimai ilimlerin yeniden inşasının oluşumuna girilmiş olunacaktır. Böylece obskurantizmden çıkacak olan Türkiye’ye ve Türk İnsanın kendisine öncelik GÜVEN duymayı sağlaması gerçekleşmiş olacaktır.  Bu ilmi yöntemin idraki; Modern Batı’ya karşı obskurantizm içine düşürülmüş bir toplumda Yeniden kıyamete kadar etkin ve bütün insanlığa yön ve huzur verecek bir ilmi yönteme sahip olma bilinç, şuur ve güvenini verebilecektir. Bundan dolayı 21. yüzyılda Yeni Türkiye’nin/Büyük Türkiye’nin üzerinden inşasının ve ihyasının mümkünlüğüne duyulan güven oluşarak, bu ilmi yöntem ve onun ictimai ilimlerle ictimai toplum kuruculuğunun  oluşmasını sağlanmış olunabilecektir.

 

 

Şimşek,Osman ; Medeniyet ve Sistem İnşa Edici Vasfıyla Tevhidi Düşünce, İlmi

ve Metodolojik Araştırmalar Derneği Yayını(İLMAR) No:1,

2016,Ankara.

Doğan, İsmail (2012). Sosyoloji, Kavramlar ve Sorunlar, Ankara,  Pegem/Akademi

Yayınları, 12. Baskı.

Çaldak,Süleyman: Taşköprülüzade’nin Mevu’atul-Ulum’undaki İlimlerin Tasnifi Üzerine,Fırat Üniversitesi sosyal Bilimler dergisi,C: 15,sayı:2 sayfa: 115-146),2005,Elazığ.

(http://www.lugatim.com, 5.9.2019, 18:51).