MİLLİ HÂKİMİYET, OBSKURANTİZM, ÜNİVERSİTE VE YENİ TOPLUM GÖRÜŞÜ

darbe

Doç. Dr. Osman ŞİMŞEK
Doç. Dr. Osman ŞİMŞEK

Bir milletin kendi coğrafyasında;  milli devlet aklının, kuramsal yapısının, ilmi düşünüşün etkin ve belirleyici olabilmesi için öncelikle her alanda “milli hâkimiyet”  göstermesi gerekir.

Türkiye’nin dünyanın siyasal coğrafyası içinde ne zor yerde bulunup bu coğrafyada vatan istiklalini koruyup, geleceğe güvenilir bir şekilde toplumunu taşıyabilmesi için; milli ve manevi bütünselliğe dayalı özgün bilgi üreterek milli hâkimiyetini geliştirip, sağlamlaştırması gereği bulunmaktadır. Bunu da öncelikle özgün medeniyet değerlerine dayalı “bilgi üretme“ ve “ilim adamı” yetiştirebilmenin de öncelikli olarak sağlanması ile mümkündür. Buna göre Milli Hâkimiyet; ancak toplumun kendi milli ve manevi “bilgi” anlayışına ve bu bilgiyi üretebilecek temelde özgün düşünebilen ilim adamları (öğretim üyeleri) vasıtasıyla oluşturulabilir.

Türkiye, Batılılaşma sorunu adı altında 1807’den bu yana “düşünce dünyası ve bilgi üretme” konusu üzerinden başlayarak geleneksel “bilgi” ve ilim adamı ile sadece modernist “bilgi” ve bilim adamı taraflılığı üzerinden bir tartışma yaşanmasının içine sokulmuştur. Bu süreç, “bilgi” türünü “kim” hangi ana felsefe anlayışına göre üretileceği tartışmasını açığa çıkarmıştır. Bu noktada “sadece modernist” bilgi ve “sadece modernist” Batı medeniyet değerlerine göre bilim adamı yetiştirme belirginlik kazanan siyasal ve toplumsal süreç ortaya çıkmıştır. Böylece; devlet, kurumlar, toplumsal düşünce, toplumsal hayat tarzını belirlemeye yönelik bu “bilgi türü” ve “bilim adamının” önderliği çerçevesinde “aktarmacı” ve kısmen “taklitçiliğin” oluşturmuş olduğu bir Türkiye ortaya çıkmıştır. Türkiye bu yolla obskurantizm (bilmesinlercilik)  yani kendi milli hâkimiyetini oluşturan hakikatini “bilmesinlercilik” anlayışı ile sorunlar yumağı içine çekilen bir toplum haline dönüştürülmüştür. Bu noktada Türkiye’nin bilgi ve ilim adamı üzerinden milli hâkimiyetini kurma sorunu; üniversite olgusunun takip ettiği bilgi ve bilim adamı yetiştirmedeki tercih sorunundan öncelikli ve temelde kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Türkiye, milli hakimiyetinin tam anlamda başarıya ulaşmasında, milli devlet yapı işleyişinin dinamizm kazanmasında; kripto kültürünün, “iki/çift taraflı çalışan” bilgi konusuyla irtibatlı kesimlerin etkisinin giderilmesinde obskurantizmden çıkmış kendi milli ve manevi değer bütünlüğü ile bilgi üreten ilim adamı ve kendi medeniyet değerleriyle “”düşünce“ üreten ilim adamları ile bu ilim adamlarının “bilgi üretme” mekanı olan “milli üniversite” kimliğinin yeniden ihyası,  gereklilik taşımaktadır.

Tevhidi düşünce olarak milli hâkimiyetimizin obskurantizme düşmeyen, “aktarmacı” ve “taklitçi” bilgi üretme anlayışından uzak, milli ve manevi değerler bütünü ile “milli üniversite” ve çağa yön veren özgün ilim adamı inşasında yol alma anlayışıyla, medeniyet değerlerine bağlı milli hâkimiyet anlayışının geliştirme metodunun mevcudiyetine sahip olduğu belirtilir.

Yeni Türkiye’nin ihtiyaç duymuş olduğu özün, kurucu toplum felsefesinin, temel sistematik kurgusunun bu çerçevede 21. yüzyılın “din, ahlak, medeniyet “ gibi soyut değerlerin çağa yön verici hâkimiyetinde ele alınabilir. Böylece milli hâkimiyetin yerli özgün içtimai sistem kuruluşunun da yolunun açabileceği düşünülebilir.

Bunun en dikkat çekici yönü ise başta obskurantizmden çıkış yani “pozitivist anlayış üzerinden bilgi üreten öğretim üyeliği ile tevhidi düşünce bilgisi üzerinden bilgi üreten öğretim üyeliği farklılaşmasına dikkat çekilmesi ile sağlanabilir. Çünkü Türkiye’de bilim insanlarının pozitivist bilgi içinde çalışmalarını sürdürmektedirler. Elbette bu sonucun ortaya çıkması, uzun yıllardan beri devam edegelen eğitim sistemi, bilimsel çalışmanın algılanış şekli ve küresel düzeyde bilimsel bilginin paylaşım anlayışı ile de doğrudan ilişkilidir.  Tüm bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda, tüm ilim alanlarda, “Tevhidi Düşünce” anlayışına dayanan, kendi medeniyet değerlerimizden beslenen ilmî bilgi üretilmesi gerekliliği de ortak fikir olarak benimsenmelidir. Ancak maalesef ki günümüzde, tüm ilmi/bilimsel alanlarında öğretim üyelerinin eğitimi ve bilimsel bilgi üretimi, pozitivist ve modernist mahreçlidir. Kendi öz değerlerimize dayanmayan, milli ve manevi değerlerimize tamamen tezat bir durum ortaya koyacak şekilde, paylaşılmayan bilimsel bilgi üretimi, bilim insanlarımızın kendi değerlerine yabancılaşması sorununu gündeme getirmiştir. Nitekim yaklaşık 100 yıldır devam eden bu akım/pozitivizm neticesinde, Türk-İslam, Müslüman coğrafyasında, istisnalar hariç, önemli ve özgün bilimsel çalışmalar ortaya konamamış, ancak Batıda ortaya konan yeni çalışmaların tasdiki veya taklidi yapılmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede, Tevhidi Düşünceye dayalı ilmî bilginin olabildiğince tüm ilmî alanlarda inşa edilme sürecinin başlatılmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.   Bu bağlamda, Tevhidi Düşünce merkezli ilmi/akademik faaliyetlerin tüm ülkemizde gerçekleştirilerek bir yandan farkındalık oluşturulması, diğer yandan da bu düşünce tarzına uygun ilmi ortamların yapılandırılması için alternatif fikirlerin ortaya konması sağlanmış olacaktır. Böylece “insan-bilgi-medeniyetin iktidarını” sağlayıcı fikir, düşünce, sistem, ideal insan tiplerinin belirmesi sağlanarak yeni Türkiye’nin özgün sistem kurucu felsefesi ortaya konularak yüzyıla yön verebilmesinin imkanı oluşturulmuş olacaktır.