ASKERİ DARBE KALKIŞMASI VE TÜRKİYE’NİN SICAK SAVAŞ TEMALI YENİ MEDENİYETLER ÇATIŞMASI SÜRECİ

Doç. Dr. Osman ŞİMŞEK
Doç. Dr. Osman ŞİMŞEK

15 Temmuz 2016 tarihi Türk milleti için bir yönüyle 1807’den bu yana devlet içinde bir kısım asker, bürokrasi, sözde aydın lafızlarıyla anılan birçok kesim tarafından yapılan iç ihanetin en yüksek noktasını oluşturmaktadır. Bu tarih, aynı zamanda 209 yıllık (1807-2016) iç ihanet sürecinin de toplum ve devlet kademelerinin en hayati, mahrem damarlarına kadar girme sürecinin inşallah nihayetlenmesini ve tekrar Türkiye’nin yükselmeye geçişini ifade etmesi bakımında son derece tarihi kırılma noktasıdır.

Eğer sürece darbeler sosyolojisi açısından bakılırsa, dışardan İslam düşmanlığı üzerinden yönlendirilen ama içerde maşalar yoluyla bizlerin adlarını kullanan (Ahmet, Mehmet Paşalar, Beyler vs.) işbirlikçileri vasıtasıyla hep; İslam’a, Tevhide, Kur’an’a ve bu kadimiyete hizmet eden milletimize, devletimize ve vatanımıza düşman düşünceleri ve felsefeleri Askeri Darbeler yoluyla içtimai bünyemize hâkim kılmaya çalıştıkları görülür.  Bir İngiliz’i, bir Fransız’ı, bir Rus’u, Bir Alman’ı, bir Yahudi’yi ya da bunların devlet kurumlarını açıktan, somut bir düşman, açık darbeci gücü olarak göremeyiz. Onları hep dostlarımız olarak görürüz. Peki, kimleri görürüz? Bu İslam ve Devlet düşmanı ülkeler; Kabakçı Mustafa olarak, Mustafa Reşit Paşa isminde,  Hüseyin Avni Paşa kılığında, Mithat Paşa yetkisinde, Abdullah Cevdet düşüncesinde, İttihat Terakki partisinin meşhur (tescilli İngiliz memuru Cemal Paşa, Talat Paşa ve Enver Paşa) üçlüleri şeklinde, Cemal Gürsel, Cemal Madanoğlu, Kenan Evren, 28 Şubatçı Komutanlar olarak ve en sonunda FETÖ’cü terör örgütüne mensup generaller, hâkimler, savcılar, rektörler, yaverler vs. olarak görmekteyiz.

Batı Hıristiyan –Yahudi yapılanmasına yönelik modernist batı medeniyeti bu maşalar yoluyla somutta, açıktan devleti, bürokrasiyi, bürokratik aydın ihaneti üzerinden devlet ve toplum sarmalını oluşturmuştur. Bu sarmalın başlangıcı olarak 29 Mayıs 1807’de 3. Selim’in hal edilmesi süreci olup, 15 Temmuz 2016 ‘da bu sarmalın zirve yaptığına şahit olmuşuzdur.  Bu sarmalı oluşturan maşalar, 15 Temmuz 2016’da ki kalkışmalarıyla hainlik duyguları ve eylemleri, ihanet akılları ve münafıklık kalp yapılarıyla devletimizi yönetme sürecindeki gizli durumları artık açığa çıkmıştır. Bu Batıcı paganların maşalarının Müslüman Türk devlet yapılanmasındaki mazilerine bakıldığında ortaya koydukları fikirlerinin ve devletteki bürokratik tutumlarının tamamı Batı Hristiyan-Yahudi menfaatlerini,  Devlet ve toplumumuz üzerinden hâkim ve hükümran kılmayı Darbeler Yoluyla amaçladıkları görülür. Buna göre 1807’den 15 Temmuz 2016 ya kadarki süreçte ülkemizde yapılan darbelerin İslam, tevhit, vatan, devlet ve İslam’ın hadimi milletimizin düşmanı olan bir duruşu ortaya koydukları fikirleri, darbelerine meşruiyet sağlamada, Batı’nın menfaatleri noktasında oluştuğunu görmek mümkündür. Buna göre günümüze değin Darbeler tarihimize bakıldığında ilk somut darbeyi III. Selim’ e Kabakçı Mustafa İsyanı ile 29 Mayıs 1807’de gerçekleştirilmiştir. Bu darbe Batı ile arası açılmış ve farkı kapatmak isteyen Sultan’a karşı İslam, tevhit ve din taraftarıymış gibi gözüken kesimce gerçekleştirilmiştir.

“500 yüzyıldır Osmanoğlu deniyor bundan sonrada Mithat oğulları densin” diyen Mithat Paşa önderliğinde tevhidi devlet yönetiminden meşruti bir idareye geçilmesini isteyen cuntanın 30 Mayıs 1876‘da Sultan Abdülaziz’i tahtan indirerek mason 5. Murat’ı tahta geçirmiştir.

Üçüncü darbe ise 1909’da Abdülhamit Han’ı, Yahudilere Filistin’de toprak vermiyor diye büyük bir ayaklanma süreci sonunda, Selanik merkezli Yahudi güdümlü İttihat Terakki Partisi vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Bu darbe ile “Sultan-Halife” devlet yönetiminden uzaklaşılmıştır.

28 Ocak 1913’de de Bab-ı Ali baskını ile Talat ve Enver Paşalar, Sadrazam Kamil Paşa hükümetini zorla istifaya yöneltmişlerdir. Alman’ ya istikametinde gelişmelere yönelik bu darbe ile İttihat Terakki ekseninde Almanya yanında savaşa girilen ve sonunda cihan devletinin yıkılışına yol açan bir makas değişimi gerçekleşmişti. Çünkü önceki 1909 darbesi ve 1876 Kanuni Esasi faaliyeti İngiltere mahreçli idi. Bab-ı Ali baskını ile Almanya’nın da darbe yoluyla devlet yönetimine müdahale ettiği görülür.

20 Ocak 1921’de kabul edilen anayasada TBMM Hükümeti adında yeni iradenin ilanı beraberinde geldi. 1921 Anayasası ilk 1 ve 2. maddesinde yönetme hakkının sahibinin doğrudan TBMM nezdinde millete ait olduğunu belirtmesi ve 3. Maddesinde ilk defa Türkiye Devleti ifadesinin kullanılması açısından önceki Osmanlı hükümetine karşı ihtilal niteliği taşımaktadır. Önceki tevhidi idarenin doğrudan reddi ve onun yerine liberal-pozitivist yeni düzenin siyasi, anayasal ve askeri erklerce tayin edilmesi doğrudan ihtilal nitelikleri taşımaktadır.

1960 darbesi ise seçimler yoluyla milli iradenin 1950-1960 arası ezanı Arapça okuma, imam hatip okullarının açılması gibi geleneksel değerleri önceleyen tablosuna son vermek ve Türkiye’yi yeniden darbe yoluyla Batı değerlerine, laiklik, laisizm, liberalizm ve seküler liberal sermayeyi güçlendirici yapılanmalara yönelen temel çerçeveyi oluşturmuştur.

12 Mart 1971 muhtırası liberal sermayenin güçlenip, liberal Batılı değer sisteminin devlette, ekonomide toplum hayatında bir ileri liberalleşme düzeyinin toplum genel düzeyinde sağlanabilmesi için seküler yerli maşa askerler tarafından darbe-muhtıra bağlamında gerçekleştirilmiştir.

12 Eylül 1980 askeri darbesi ise neo-liberal pagan, pozitivist, liberal-kapitalist dünya sisteminin, Türkiye’de hayat tarzını, devlet aklını, düşünce sitemini, insan tasarımını bu yönde oluşmasına hizmet eden bir Batıcı darbe hareketidir. Ortaya konan sağ-sol çatışması gibi araçlarla bir kurgu sonucu oluşturulan kargaşa ortamı üzerinden Darbecilerin neo-liberal kapitalist pagan toplum yapısını, darbe sosyolojik ortamında toplum ve devlet bazında kurumsallaştırmak için topluma müdahale etme hizmeti yapmış olduğu görülür.

28 Şubat 1997 süreci ise toplumda milli ve manevi değerlere dayalı sermaye kesiminin, yüksek eğitim içine girmiş ilmi kesimin, değerler merkezli yeni bürokrat tipinin oluşması sonucu Hristiyan-Yahudi geleneğine dayalı menfaat yapısının devlet ve sermaye içindeki güç azalmasını telafi etme adına Cumhuriyetin kazanımlarını kaybetmeme iddiasıyla post-modern darbe yapılarak,  başı örtülü insanların kamusal alandır diyerek mahallelerdeki parklara çıkmalarının dahi yasaklanabileceği cinnet aklını, bu topluma çağdaşlık, laiklik diyerek İslam’ı sevmeyen, Efendimiz ’in (s.a.v.) getirdiği değerlere karşı duran pagan Mekkeliler, Haçlılar, modern Batılı devletlerin temel bakış açılarına denk düşen bir yaklaşımı kendi zamanlarında ortaya koymuşlardır. Böylece bu maşalar, darbe ve zihniyetinin mahiyetini kendi dönemlerinde hainlik ve yediği ekmeğe ihanet olarak kendilerini ortaya koyup, görevlerini ifa etmişlerdir.

Batı medeniyeti kendi söylemine uygun olmayan milli ve manevi değer merkezli bir Yeni Türkiye’yi, Hıristiyan-Yahudi bütünselci yapılanmasına uygun görmediğinden bu sefer de sırayı;

– Gezi Parkı – FETÖ

– PKK- FETÖ

İlişkisi üzerinden darbe vazifesini devam ettirerek, yerli devlet olmanın önünü tıkamaya çalışılmıştır. Seçimler, canlı bombalamalar, 6- 7 Ekim olayları da bu meydan okuyan milli duruş sergileyen Türkiye’de bu sürecin akamete uğramasında başarılı olamayınca,  artık 40 yıldır ince batılı istihbarat birimlerinin akıl oyunlarına göre yapılandırılan FETÖ terör örtüğü Hristiyan-Yahudi geleneği menfaatine uygun yeni bir Darbe girişiminde bulunmaya görevlendirildiği açık olarak ortaya çıkmıştır.

İslam’ın (tevhid mücadelesinin)1400 yıllık düşmanı olan geleneğin bugünkü taşıyıcısı görevini yapan Hristiyan-Yahudi yapılanmasının bir ülkesi olan ABD bu rolü bugün taşırken hiç kendisini İslam dinini ve gelenekçi değerlere bağlı Türkiye’yi gerçekten ayağa kaldıracak birisini kendi bünyesinde barındırır mı?  Bu açık durum dahi hiç anlaşılmıyor mu bu maşalarca? Bunu anlamaz iseniz böyle birinin ardına düşerek kendi vatanı koruyan Müslüman insanlar üzerine helikopterlerden ölümüne ateş açan bomba atan bir pilot, komutan, hâkim, savcı…  olarak nasıl bir hainlik psikolojisine, ihanet dünyası içine çekilmiş insanlar olarak ortaya çıkarsınız?

Sonuç olarak Batı medeniyetinin Hristiyan-Yahudi yapılanması 209 (1807-2016) yıllık içerden maşalar vasıtasıyla, Darbeler yoluyla, İslam’dan, tevhidden, Kur’an’dan, Selçuklu ve Osmanlı’dan intikam alma adına bu yolu kullanmıştır.  Medeniyetimizin ruh dünyasının eğittiği günümüzdeki yiğit evlatları ile tanka karşı yere yatarak,  tepesinden sıkılan hain mermi ve bombalara karşı canını ortaya koyarak bu darbelerle yönetme yolu artık kapatılmıştır.  16 Temmuz 2016 itibariyle Hıristiyan –Yahudi geleneği, maşalar yoluyla Türkiye’yi yönetemeyeceğini anlamış durumdadırlar.  209 yıl kullandıkları bu yol, 15 Temmuz 2016 itibariyle kendilerine kapanmıştır. Batılı pagan değerler darbeler yoluyla Türkiye’de yönetim sahibi olmaması durumu, Türkiye’nin bundan sonra küresel ölçekli açık ve sıcak temalı bir savaşın içine çekilmesini çok muhtemel kılmaktadır.

Dünya günümüz itibariyle medeniyetler çatışması bağlamında şu noktaya gelmiştir: İslam medeniyeti ve Batı liberal-pagan medeniyeti 21. yüzyılda dünya sistem liderliği için karşı karşıya gelmiştir. İslam dünyasının Türkiye üzerinden Batı’ya karşı bu liderlik mücadelesi rolü tarihi olarak kendisine yüklenmiş olduğunda,  doğrudan Hıristiyan-Yahudi (başta Protestan, ardından masonik, seküler yapılanmalar…) geleneği ile mücadele içine girmiştir. İç maşalarla Türkiye’nin önü kesilememiştir. 15 Temmuz 2016 darbe başkaldırması bunun nihai noktasıdır.

Bu tarih esasında bu kesimin kendi kendini tasfiye hareketidir. Bu konuda, Amerikan Ordusu’nun eski istihbaratçılarından emekli Yarbay Peters kendi zihniyet dünyasına göre durumu değerlendirir: “Durum çok net. Bu darbe, Türkiye’nin İslami bir diktatörlük olmaktan kurtulması için son şansıdır. Sakın hata yapmayalım. Bu darbede rol alanlar iyi adamlar” diyordu. Aynı R. Peters yorumculuk yaptığı Fox News’te “Eğer darbe başarılı olsaydı, İslamcılar kaybedecek, biz kazanacaktık” (http://www.haber7.com /16 Temmuz 2016), diyerek Batı Hristiyan-Yahudi geleneği bakışını ikiyüzlü maşası olan FETÖ’lük taraftarlığı üzerinden ortaya koymaktadır.

Buna göre içerde maşalarla başarılı olmayan küresel kapitalist, antroposentrik merkezli Batı, 21. yüzyıl hâkimiyetini kaybetmemek için Türkiye’yi çok sıcak bir savaşın içine çekerek haddini bildirmek isteyecektir. Maşaların tükenmesi ve Batı medeniyetinin 209 yıldır alışkın olduğu yöntemin yapısal olarak ilk defa bozulması sonucu başarısız olmaları,  işin artık ilk defa açıktan kendi üzerine kalmasına yol açmıştır. Türkiye çok yakın bir dönemde sıcak temalı medeniyetler çatışması yönündeki gelişmelerle karşı karşıya kalabilir. Bu yüzden süratle askeri endüstriyel teknolojisini, toplum psikolojisini ve kurumlarını bu sürece hazırlaması gerekmektedir.